Kayıtlar

Mart, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
  ANTARKTİKA’NIN BUZLARI ALTINDA KAYBOLMUŞ BİR UYGARLIK MI YATIYOR? Antarktika, dünyanın en soğuk ve en ıssız bölgesi olarak yıllardır büyük bir gizemle örtülü. Buzla kaplı yüzeyi, hem bilim insanlarını hem de araştırmacıları şaşırtan sayısız sırrı içinde barındırıyor. Antarktika, birçok kişinin aklında hem bilinmeyenler hem de ilginç iddialar uyandırıyor. Eski kalıntıların, kaybolmuş uygarlıkların ya da gizli askeri üslerin buzul katmanlarının altında saklı olduğuna dair söylentiler, bu bölgenin esrarengiz doğasını daha da derinleştiriyor. Bu devasa buzulların altında neyin saklandığını ve bu sırların insanlık tarihini nasıl değiştirebileceğini ise kimse tam olarak bilmiyor. Buzun altındaki bu gizem, sadece bilim insanlarının değil, tüm insanlığın ilgisini çeken bir konu. Antarktika, zamanında verimli topraklara sahipmiş gibi görünüyor. Ancak iklim değişiklikleri ve yer kabuğundaki büyük hareketler, bu toprakların bugün buzlarla kaplanmasına neden olmuş olabilir. Yapılan araştırma...
 ŞAH JAMŞİD’İN SİHİRLİ KADEHİNİN SIRRI Jam-e-Jaam  Jam-e-Jaam, sadece Shah Jamshid için değil, aynı zamanda tüm Shahnameh ve İran mitolojisi için oldukça önemli bir semboldür. Bu sihirli kadeh, bir tür kutsal nesne olarak kabul edilir ve ona sahip olan kişiye doğaüstü bir güç, öngörü yeteneği verir. Jam-e-Jaam’ın özü, bakış açısına göre farklı yorumlanabilir, ancak genellikle insanın sınırlarını aşan bilgiyi elde etme arzusunun bir yansıması olarak görülür. Onun içine bakıldığında, kişinin geçmişi, şimdiki zamanı ve geleceği bir arada görebilmesi mümkün olur. Jamshid, bu kadehi kullanarak düşmanlarının her hareketini öğrenebilir, savaşların gidişatını önceden görebilir ve hatta kişisel kararlarını bu bilgiye dayanarak verebilir. Jam-e-Jaam’ın en güçlü özelliklerinden biri, sahibine yalnızca fiziksel dünyayı değil, aynı zamanda manevi bir boyutu da gösterebilmesidir. Birçok efsanede olduğu gibi, bu kadeh bir tür “görme” aracıdır, ancak bu, sıradan gözle görülenden çok daha fazl...
 GİZA’DA BİR ZAMANLAR İKİ SFENKS Mİ VARDI?  Tarihin Tozları Arasında Kaybolan Bir Efsane Tarihsel kayıtlar ve son arkeolojik bulgular, Giza’da bir zamanlar iki sfenksin bulunduğuna dair önemli ipuçları sunuyor. Herkesin bildiği Büyük Sfenks’in yanı sıra, Antik Mısır, Yunan ve Roma dönemine ait çeşitli metinlerde ikinci bir sfenksten bahsedildiği görülüyor. Bu kayıtlara göre, ikinci sfenksin 1000 ile 1200 yılları arasında yok olduğu düşünülüyor. 2017 yılında Dr. Reda Abdel Halim tarafından yapılan araştırmalarda, bu kayıp yapıya ait olabilecek bazı izlere rastlandığı bildirildi. Ayrıca, MÖ 1400 civarına tarihlenen 18. Hanedanlık dönemine ait ‘Rüya Steli’ üzerinde karşılıklı duran iki sfenks tasvirinin bulunması, Giza’nın bir zamanlar bu gizemli bekçilerden iki tanesine ev sahipliği yapmış olabileceğini gösteriyor. İhtimallere göre, bu bulgular Mısır’ın eski zamanlardaki kozmolojisi ve simgesel anlayışıyla da örtüşüyor. Mısır’da simetri ve denge kavramları çok önemliydi. Örneğin...
 KELDANİLERİN ZAMAN ANLAYIŞI VE 39.180 YILIN SIRRI Keldaniler, gökbilim ve zaman hesaplamaları konusunda derin bir bilgiye sahipti. Onların geleneklerine göre, Tufan ile ilk tarihi hanedanlıkları arasında tam 39.180 yıl vardı. Bu rakam, ilk bakışta inanılması güç bir zaman dilimi gibi görünse de, aslında derin bir matematiksel ve astrolojik hesaplamaya dayanıyordu. Bu hesaplama, 12 Mısır zodyak döngüsü ile 12 Asur ay döngüsünü birleştiren bir sistemin sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Ancak burada, sadece basit bir çarpma işlemiyle değil, göksel döngülerle ve kozmik zaman anlayışıyla bağlantılı bir kavrayış yatıyor. Mısır zodyağı, 12 burçtan oluşan büyük bir astrolojik sistemdi ve her bir burç, yaklaşık 2.160 yıl süren bir çağ anlamına geliyordu. Tüm döngü tamamlandığında ise 25.920 yıllık büyük bir çember oluşuyordu. Buna karşılık Asur ay döngüsü, Mezopotamyalı bilginlerin Ay’ın hareketlerine göre hesapladığı daha küçük ama belirli bir düzen içinde işleyen bir sistemdi. 12 Asur ay ...
 ANTİK BİLGELİK VE BÜYÜK FELAKETLER UNUTULMUŞ BİR TARİHİN İZİNDE Herodot, Mısırlılardan Herkül’ün en eski tanrılarından biri olduğunu ve Amasis’in saltanatından 17.000 yıl önce sekiz tanrıdan türeyen 12 tanrıdan biri olarak kabul edildiğini öğrendiğini anlatır. Bu bilgi, tarihin derinliklerinde unutulmuş, ancak izleri hala korunabilen çok eski bir geçmişe işaret ediyor. Mısırlılar, kendi tarihlerini ve tanrılarını anlatırken, zamanın çok daha farklı bir şekilde işlediğini gösteren kronolojilere sahiptiler. Ancak bu tür anlatılar, özellikle Yunanlılar ve Romalılar tarafından mitolojik birer masal olarak değerlendirilmiş ve modern dünyada da çoğunlukla göz ardı edilmiştir. Platon’un Mısırlılardan türettiği hikâyeler de benzer bir şekilde küçümsenmiş ve sadece bir efsane olarak değerlendirilmiştir. Bunun nedenlerinden biri, antik halkların dünya tarihi hakkındaki bilgilerini, modern bilimsel yaklaşımla değerlendiremeyen seleflerimizin, geçmişin olasılıklarını dar bir perspektifle ele ...
 YARATILIŞIN GİZEMİ, MELEKLER, CİNLER VE İNSANLAR Evrenin yaratılışı ve varlıkların kökeni, insanlık tarihinin en büyük sorularından biri olmuştur. Tanrı, melekleri, cinleri ve insanları farklı unsurlardan yaratmış ve her birine farklı özellikler vermiştir. Bu üç varlık türü, evrendeki ilahi düzenin birer parçasıdır ve her biri farklı bir görevle sorumlu kılınmıştır. Melekler, nurdan yaratılmış varlıklardır. Onlar, Tanrı’nın emirlerine tam olarak itaat eden, iradesiz ve günahsız varlıklardır. Melekler sürekli olarak Tanrı’yı tesbih eder ve evrenin düzenini korumaya yardımcı olurlar. Onların varoluş amacı, Tanrı’nın emirlerini yerine getirmek ve ilahi düzenin bir parçası olmaktır. Meleklerin gözle görünmemesi, fiziksel dünyadaki varlıklarla doğrudan temas etmemeleri, onların saf ve değişmez yapılarının bir sonucudur. Açlık, susuzluk veya dünyevi arzular meleklerde bulunmaz; tamamen Tanrı’nın hizmetindedirler ve isyan etme yetileri yoktur. Melekler, genellikle farklı boyutlarda varlı...
 PİSAGORCULUĞUN GİZEMİ  Sayılar, Ruh ve Kozmik Bilgelik.. Pisagorculuk, yalnızca bir felsefi öğreti değil, aynı zamanda gizemli ve mistik yönleriyle tarih boyunca merak uyandıran bir gelenek olmuştur. Pisagorcular, evrenin temelinde sayıların yattığına inanıyordu ve her sayının bir anlamı, bir enerjisi olduğunu savunuyorlardı. Onlara göre, sayıların dili evrenin kendisiyle konuşma biçimiydi. Pisagor’un öğretileri, sıradan insanlarla paylaşılmayan gizli bilgiler içeriyordu. Onun okuluna katılmak isteyenler, belirli aşamalardan geçmek zorundaydı. İlk aşamada öğrenciler yalnızca dinleyici olabiliyor, ustalarının öğrettiklerini sorgulamadan kabul ediyordu. Daha sonra, belirli bir disipline ulaştıklarında, Pisagorculuğun derin sırlarına erişme hakkı kazanıyorlardı. Bu katı sistem, bilginin sadece hak eden kişilere açılması gerektiği inancına dayanıyordu. Pisagorcuların en ilginç inançlarından biri de ruh göçüydü. Pisagor, ruhun ölümsüz olduğuna ve farklı bedenlerde yeniden doğduğun...
 𒀭 Sümerler ve Babilliler neden 12 sayısını kutsal kabul etti?  𒀭 Panteondaki 12 Tanrı ve astrolojik bağlantılar Anunnaki ile ilgili olabilir mi? Sümer ve Babil’de 12 Sayısının Gizemi Mezopotamya uygarlıklarının dini ve bilimsel sistemlerinde belirgin bir şekilde öne çıkan sayıların başında 12 gelir. Babil’de Nisan ayının ilk 12 günü bayram olarak kutlanırdı ve Sümer panteonunda 12 tanrı bulunurdu. Bu durum, sadece dini bir gelenek olmanın ötesinde, Sümerlerin matematik ve astronomi ile derin bağlantısını da göstermektedir. Ur-Uruk Panteonu: 12 Tanrılı Sistem Sümerler, tanrıları belirli hiyerarşik bir düzen içinde ele alıyordu ve bu yapı, 12 temel tanrı üzerine kuruluydu. Çeşitli dönemlerde farklı araştırmacılar tarafından farklı listeler verilse de, Ur-Uruk panteonunda genellikle şu tanrılar yer alıyordu: 1. ANU – Göklerin baş tanrısı 2. ENLİL – Hava tanrısı, yeryüzü ile gök arasındaki bağı kuran tanrı 3. ENKİ – Su tanrısı, bilgelik ve medeniyetin koruyucusu 4. NİNTU – Yer ...
 Eğer gerçekten Anunnaki Dünya’ya belirli bir düzen getirdiyse, 12 tanrılı sistem bu düzenin kodlanmış bir şekli olabilir mi?  Anu’nun Sunak Ritüelleri: 12 ve Katlarının Gizemi Baş tanrı Anu’nun sunağına sunulan yiyeceklerin ölçüleri de 12 sayısına ve onun katlarına dayanıyordu: 1️⃣ 12 tas şarap 2️⃣ 2 tas süt 3️⃣ 108 tas bira (9x12) 4️⃣ 60 kuş (5x12) 5️⃣ 243 somun ekmek (12x20 3) 6️⃣ 21 adet koç (3x7) Bu sunular, tesadüfen belirlenmiş ölçüler değil, göksel bir sistemin veya bilinçli bir matematiksel düzenin yansıması olabilir. Anunnaki’nin bilgi sistemlerinde matematiksel kodlar ve kutsal geometri kullanıldığı iddiaları bu noktada önem kazanıyor. Astrolojik ve Kozmik Bağlantılar 12 sayısı, Babil ve Sümer astrolojisinde de önemliydi: 12 burç sistemi 12 gezegen teorisi (Bazı araştırmacılara göre, Sümerler 12 gök cismi biliyorlardı: Güneş, Ay ve 10 gezegen) 12 Ay döngüsü Bu bilgiler, Sümerlerin gökyüzünü detaylı bir şekilde incelediğini ve matematiksel düzen ile dini sistemi birl...
 MEZOPOTOMYA’NIN KAYIP KIYAMET SİLAHLARI  Tanrıların Yıkıcı Gücü Mezopotamya’nın kadim metinleri, tanrıların sahip olduğu güçlü silahları tasvir ederken, bazı anlatımlar dönemin bilinen savaş teknolojisine uygun düşerken, bazılarıysa modern ya da hatta dünya dışı bir teknolojiye işaret ediyor gibi görünüyor. Özellikle Antik Astronot paradigması çerçevesinde bakıldığında, bu metinlerde geçen silahlar yalnızca mitolojik unsurlar mıydı, yoksa gerçekten gelişmiş bir uygarlığın izleri olabilir mi? Sümer ve Akad metinleri, tanrılara atfedilen ilahi silahları anlatırken, bu silahların gücü ve etkisi bazen doğaüstü, bazen de tanıdık askeri teknolojilere benzetilebilir. Örneğin, Enuma Eliş destanında, Marduk’un büyük kaos yaratığı Tiamat’ı alt etmek için kullandığı “ağ” ya da “tuzak”, kimi araştırmacılara göre bir metafor olabilir. Bu “ağ”, bazı yorumlara göre, kütleçekimi yani yerçekimi ile özdeşleştirilse de, başka bir bakış açısıyla bakıldığında elektromanyetik bir silah ya da bir ç...
İNSANLIKTAN ÖNCEKİ DÖRT UYGARLIK  Rus cerrah ve araştırmacı Ernest Rifgatovich Muldashev, insanlığın bilinen tarihinden çok önce, gezegenimizde var olmuş kadim medeniyetlere dair çarpıcı teoriler öne sürmektedir. Arkeolojik bulgular, mitolojik anlatılar ve çeşitli UFO raporlarından yola çıkan Muldashev, bizden önce dört büyük uygarlığın hüküm sürdüğünü iddia eder. Ancak bence, bu uygarlıkların kökenleri yalnızca Dünya ile sınırlı olmayabilir. Belki de bu varlıklar, yıldızlararası bir geçmişe sahipti ve gezegenimize göç etmiş ya da burada belirli bir amaç doğrultusunda bulunuyordu. İlk uygarlık, Asuralar olarak bilinen devasa varlıklardı. Yaklaşık 10 milyon yıl önce var oldukları düşünülen bu varlıkların boyları 50 metreye kadar ulaşabiliyordu. Muldashev, Asuraların telepatik iletişim kurduklarını ve ömürlerinin 10.000 yıl gibi inanılmaz bir süre olduğunu öne sürer. Ancak bence, bu varlıklar yalnızca fiziksel varlıklar olmayabilir. Belki de farklı bir boyutta titreşen, madde ve ener...
 BÜYÜK TUFAN’IN ARDINDAKİ SIR, ENKİ NEDEN İHANET ETTİ? Kadim Mezopotamya mitolojisinde anlatılan Büyük Tufan, yalnızca bir doğal felaketin değil, aynı zamanda tanrılar arasındaki büyük bir anlaşmazlığın da hikâyesidir. Anunnakiler, insanlığın aşırı çoğalması, gürültüsü ve tanrılara yeterince itaat etmemesi gibi sebeplerle onları yok etmeye karar verdiklerinde, bu karara karşı çıkan tek bir tanrı vardı: Bilgeliğin ve suyun efendisi Enki. Ancak burada garip olan şey, Enki’nin bu kararla başta hemfikir olması ama daha sonra gizlice insanları kurtarmaya çalışmasıydı. Peki, Enki neden fikrini değiştirdi? Tanrılara ihanet mi etti, yoksa insanlığa olan sevgisi onu böyle bir karar almaya mı zorladı? Tufan efsanesinin en eski versiyonları Sümer, Akad ve Babil metinlerinde bulunur. “Atra-Hasis Destanı” ve “Gılgamış Destanı” gibi metinler, tufan olayını farklı perspektiflerden anlatır. Bu metinlere göre, Enlil ve diğer tanrılar insanları cezalandırmak isterken, Enki gizlice Ziusudra’ya (Atra-...
 GUDEA’NIN VİZYONU, NİNGİRSU’NUN KUTSAL TAPINAĞI Lagash’ın kadim kentinde, dindarlığı ve bilgeliğiyle tanınan hükümdar Gudea, halkı için tanrıların rehberliğini arıyordu. Bir gece, sarayının gölgesinde uyurken ilahi bir vizyonla sarmalandı. Güçlü savaş tanrısı Ningirsu, parlak bir aura içinde ona göründü ve elinde göksel bir plan tutuyordu. Gök gürültüsü gibi yankılanan sesiyle, Gudea’ya büyük bir tapınak inşa etmesi için ayrıntılı talimatlar verdi. Bu kutsal yapı, Anunnaki’yi onurlandıracak ve tanrısal lütfu güvence altına alacaktı. Gudea, gördüğü rüyanın etkisiyle uyandığında kalbi hem huşu hem de kararlılıkla dolmuştu. Hemen zanaatkârlarını ve işçilerini topladı ve ilahi vizyonunda gördüğü her ayrıntıyı anlattı. Uzak diyarlardan en değerli taşlar getirildi, mermerler işlendi ve kutsal semboller tapınağın duvarlarına titizlikle kazındı. Gudea’nın dikkatli gözetimi altında yükselen bu tapınak, göğe uzanan görkemli bir zigurat haline geldi; kutsal işaretlerle süslenmiş, adaklarla ı...
 ENKİ VE NİNHURSAG YARATILIŞ, HATA VE UZLAŞMANIN HİKAYESİ  Sümer mitolojisinin en ilginç hikâyelerinden biri olan Enki ve Ninhursag Miti, yaratılışın, aşkın, ihanetin ve sonunda gelen uzlaşmanın hikâyesidir. Bu mit, tanrıların dünyayı nasıl şekillendirdiğini, yaptıkları hataların sonuçlarını ve evrenin dengesini korumanın ne kadar önemli olduğunu anlatır. Her şeyin başlangıcında, bilgelik ve su tanrısı Enki ile bereket ve yaşam tanrıçası Ninhursag, dünyayı düzenlemekle görevlendirilen başlıca tanrılardan biriydi. Birlikte çalışarak toprağı, denizleri, bitkileri, hayvanları ve nihayet insanları yarattılar. Enki’nin bilgelikle yoğrulmuş yaratıcı gücü, insanlara tarımı, zanaatkârlığı ve medeniyetin temel bilgilerini öğretirken, Ninhursag ise doğanın kendisi gibiydi; doğuruyor, besliyor ve hayatın sürekliliğini sağlıyordu. Ancak her şey bu kadar kusursuz gitmedi. Enki’nin zaman zaman sınırları aşan davranışları vardı ve bir gün, kutsal sekiz bitkiyi izinsiz yiyerek büyük bir hata ...
 HORUS’UN GÖZÜ 𓂀 Mistik Koruyucu ve Bilgelik Sembolü Horus’un Gözü ya da Udyat (𓂀, “tam olan”), eski Mısır’da düzenin, sarsılmazlığın ve kusursuzluğun simgesiydi. Aynı zamanda güçlü bir koruyucu tılsım olarak kabul edilen bu sembol, kötülüklerden arındırma, iyileştirme ve ruhsal bütünlük sağlama gibi özelliklere sahipti. Mısırlılar için Horus’un Gözü, sadece mitolojik bir anlatının parçası değil, evrenin işleyişini ve kozmik düzeni temsil eden kutsal bir işaretti. Efsaneye göre Horus, Osiris ve İsis’in oğluydu. Ancak Osiris, kendi kardeşi Seth tarafından öldürülüp parçalanınca, Horus babasının intikamını almak için Seth’e karşı uzun ve zorlu bir mücadeleye girişti. Bu savaş sırasında hem Horus hem de Seth ağır yaralar aldı. Horus, en önemli kaybını bu mücadele sırasında yaşadı: sol gözü Seth tarafından parçalandı. Horus için bu sadece fiziksel bir kayıp değildi; aynı zamanda ilahi gücünün bir kısmını da yitirdiği anlamına geliyordu. Bu noktada devreye bilgelik ve zaman tanrısı Th...
ANUNNAKİ’NİN MİRASI  Yazının Doğuşu ve İnsanlık Tarihindeki İlk Adımlar Anunnaki, insanlık tarihindeki en önemli sıçramalardan birine imza atmışlardır; yazının keşfi, kültürün ve medeniyetin temellerini atmış ve insanlık tarihini kalıcı şekilde değiştirmiştir. Sümer’de, ilk kez çivi yazısının şekillendiği an, çok derin bir anlam taşır. Bu tarihi anı hayal ettiğimizde, büyük bir taş ya da kil tabletin etrafında toplanmış Anunnaki’leri görürüz. Tanrılar, kutsal araçlarını ellerinde tutarak, insanlara yazıyı öğretmek için onları yönlendirirler. Yazının ilk sembollerini özenle kazıyacak olan insanlar, tanrıların bilgeliğinden ilham alarak, her bir harfi ve işareti taşın yüzeyine işlerler. Bu an, yazının sadece bir iletişim aracı olmanın ötesine geçtiği, aynı zamanda tanrılarla insanlar arasındaki güçlü bağları simgeleyen bir olaydır. Anunnaki’nin öğretisi, insanları sadece fiziksel dünyada değil, kültürel ve entelektüel bir düzeyde de yönlendirmeyi amaçlamaktadır. Bu yazı, insanlığın b...
HUN HÜKÜMDARLARI SADECE SAVAŞÇI MIYDI?  GÖĞÜN OĞLU CANGYU  Hun hükümdarları sadece birer savaşçı ya da devlet yöneticisi değil, aynı zamanda mistik özelliklere sahip kutsal liderlerdi. Onların hükümdarlığı, yalnızca kılıç gücüyle değil, aynı zamanda doğaüstü yetenekleri ve ruhani bilgileriyle de şekilleniyordu. Hun geleneğinde “Göğün Oğlu” unvanı, bir hükümdarın yönetme yetkisini doğrudan Göktanrı’dan aldığına işaret ederdi. Bu, hükümdarın sadece bir insan değil, ilahi bir misyon taşıyan seçilmiş bir kişi olduğu anlamına geliyordu. “Cangyu” ya da “Şanyu” ise Hun hükümdarlarının en yüksek unvanıydı ve Çin kaynaklarında “Chengli Gutu Chanyu” yani “Göksel Kutsal Şanyu” olarak anılmışlardı. Bu da gösteriyor ki Hun hükümdarları dünyevi olduğu kadar ruhani bir güce de sahip olarak görülüyordu. Hun Şanyuları, sadece güçlü savaşçılar değil, aynı zamanda kehanet yetenekleriyle de biliniyordu. Onların geleceği görebildiği, rüyalar aracılığıyla tanrılardan mesaj aldığına inanılırdı. Büyü...
  Bir Anne Gittiğinde 😥🥀 Hazal, her sabah evinin her köşesinde annesinin izlerini arayarak uyanıyordu. Gözlerini açtığında içine çöken derin bir boşluk hissi, annesinin yokluğunu hatırlatıyordu. Annesi, bir zamanlar onun her şeyiydi; şimdi ise yalnızca bir hayal, bir anıydı. Geceleri uyanınca, annesinin sıcak ve huzur veren sesini duymayı isterdi. Ancak her şey sessizdi. Annesinin yokluğu, kalbinde her geçen gün biraz daha büyüyen bir yara gibiydi. Hazal için annesi, yalnızca bir anne değil, aynı zamanda bir sığınaktı. Onun sevgi dolu bakışları, hayatın tüm anlamını taşıyordu. Babaları onları terk ettiğinde, annesi ve Hazal birbirlerinin tek dayanağı olmuştu. Annesi, yıkılan dünyalarının ortasında dimdik durmuş, her şeye rağmen ışık saçmaya devam etmişti. Ancak Hazal, o sevgi dolu sessizliğin içinde bile annesinin gözlerinde eksik bir şeyler olduğunu hissediyordu. Annesini çok sevse de içindeki boşluk hiçbir zaman tam olarak dolmamıştı. Bir gün annesi vefat etti. O an, Hazal için...
 NİBİRU’DAN GELEN TANRILAR MI, YOKSA TANRI’YA BAŞKALDIRAN VARLIKLAR MI? Eğer Anunnaki (Enlil veya Enki) gerçekten Tanrı ise, o zaman 13 milyar yıl önce Evreni kim yarattı? 4 milyar yıl önce Dünya’yı kim şekillendirdi? Diğer gezegenleri kim yoğurdu ve hangi amaçla bunu yaptı? Güneşi, Dünya’dan milyonlarca kilometre uzağa kim yerleştirdi ve onu sonsuz bir enerji kaynağına dönüştürdü? Milyarlarca ışık yılı ötedeki yıldızlar ne anlama geliyor? Galaksiler neden var? Ve en önemlisi, evrenin nihai kaderi ve ruhlarımızın yolculuğu ne olacak? Bu kadar büyük ve muazzam bir düzeni yaratabilecek kadar kudretli bir varlık, sizce de Dünya’ya inip toplumları yönetmek için kavgaya girer mi? Taht kavgalarına karışır mı? İnsanlarla birlikte olur mu? Eğer Anunnakiler gerçekten tanrılar olsaydı, neden insan gibi tutkulara sahiplerdi? Neden öfkeleniyor, kıskanıyor, savaşıyor ve birbirleriyle çatışıyorlardı? Bu, onların tanrısallıktan çok, daha güçlü ama kusurlu varlıklar olduklarını göstermiyor mu? Ben...