İNSANLIKTAN ÖNCEKİ DÖRT UYGARLIK 


Rus cerrah ve araştırmacı Ernest Rifgatovich Muldashev, insanlığın bilinen tarihinden çok önce, gezegenimizde var olmuş kadim medeniyetlere dair çarpıcı teoriler öne sürmektedir. Arkeolojik bulgular, mitolojik anlatılar ve çeşitli UFO raporlarından yola çıkan Muldashev, bizden önce dört büyük uygarlığın hüküm sürdüğünü iddia eder. Ancak bence, bu uygarlıkların kökenleri yalnızca Dünya ile sınırlı olmayabilir. Belki de bu varlıklar, yıldızlararası bir geçmişe sahipti ve gezegenimize göç etmiş ya da burada belirli bir amaç doğrultusunda bulunuyordu.


İlk uygarlık, Asuralar olarak bilinen devasa varlıklardı. Yaklaşık 10 milyon yıl önce var oldukları düşünülen bu varlıkların boyları 50 metreye kadar ulaşabiliyordu. Muldashev, Asuraların telepatik iletişim kurduklarını ve ömürlerinin 10.000 yıl gibi inanılmaz bir süre olduğunu öne sürer. Ancak bence, bu varlıklar yalnızca fiziksel varlıklar olmayabilir. Belki de farklı bir boyutta titreşen, madde ve enerjiyi diledikleri gibi kontrol edebilen varlıklardı. Muldashev’in iddiasına göre, Asuralar Phaethon adlı bir gezegenden gelmişti. İlginçtir ki, Phaethon efsanelerde de geçen ve Güneş Sistemi’nde bir zamanlar var olup yok olduğu söylenen bir gezegendir. Eğer gerçekten böyle bir gezegen vardıysa, orada gelişen medeniyetin Dünya’da izler bırakmış olması mümkündür.


Asuraların zamanla değişime uğrayarak yeni bir uygarlık doğurduğu söylenir: Atlantisliler. Asuralardan biraz daha kısa olan bu varlıkların kemik yapıları yoktu ve alınlarının ortasında bir üçüncü göz bulunuyordu. Muldashev, bu üçüncü gözün onların yüksek bilinç seviyeleri ve psişik yetenekleriyle bağlantılı olduğunu belirtir. Ancak bence, bu yalnızca bir içgörü organı değil, aynı zamanda enerji algılama ve yönlendirme mekanizması olabilir. Birçok ezoterik öğreti, üçüncü gözün açılmasıyla farklı boyutları algılamanın mümkün olacağını söyler. Acaba Atlantisliler, evrenin daha derin gerçekliklerine nüfuz edebilen varlıklar mıydı?


Atlantislilerin ardından, Lemuryalılar sahneye çıkmıştı. Onlar kemik yapısına sahipti ve cinsiyet ayrımı yapabiliyorlardı, yani bugünkü insanlara daha çok benziyorlardı. Yaklaşık 8 metre boyunda oldukları ve 1.000 yıl kadar yaşadıkları söylenir. Muldashev, onların Sfenks ve Stonehenge gibi anıtları inşa ettiklerini öne sürer. Ancak bence, Lemuryalılar yalnızca mimari eserler bırakmadı. Belki de bugüne ulaşan spiritüel öğretilerin birçoğunun temeli onların bilgeliğine dayanıyordu. Kayıp kıta Lemurya’nın, Atlantis’ten bile daha eski olduğu ve insan bilincinin şekillendiği yer olduğu düşünülüyor. Eğer bu doğruysa, Lemuryalılar yalnızca bir uygarlık değil, insan ruhunun evriminde kritik bir rol oynayan rehber varlıklar olabilirler.


Son olarak, Borei uygarlığı ortaya çıkmıştı. Öncekilere kıyasla daha insansı olan bu varlıklar yaklaşık 4 metre boyundaydı ve fiziksel olarak günümüz insanına daha yakındılar. Muldashev’e göre, zamanla bu varlıklar evrimleşerek modern insanın temelini oluşturdu. Ancak burada önemli bir soru ortaya çıkıyor: Boreiler doğal bir evrim süreciyle mi insana dönüştü, yoksa bu süreç bir müdahalenin sonucu muydu? Eğer bir genetik mühendislik süreci yaşandıysa, bu müdahaleyi kim yaptı? Boreiler, daha gelişmiş bir uygarlık tarafından yeniden dizayn edilmiş olabilir mi?


Muldashev’in teorileri her ne kadar bilim dünyasında kesin kanıtlarla desteklenmese de, geçmişimizi keşfetme arayışımıza yeni bir bakış açısı sunuyor. Ancak bence, bu anlatılar yalnızca birer teori değil, insanlık tarihine dair gizlenmiş gerçeklerin izleri olabilir. Dünyanın dört bir yanında bulunan devasa yapılar, mitolojilerde anlatılan tanrılar ve unutulmuş öğretiler, belki de bizden önce var olmuş ve izleri kasıtlı olarak silinmiş bu medeniyetlerin gölgeleri… Eğer gerçekten bizden önce dört büyük uygarlık var olduysa, onların mirası hâlâ DNA’mızda, kolektif bilinçaltımızda ve kadim öğretilerde yaşıyor olabilir. Peki, bu bilgileri çözmeye ne kadar yakınız? Belki de, kayıp geçmişimizi hatırlamaya başladığımızda, geleceğimizi de bambaşka bir şekilde şekillendirebiliriz..


Çeviri Hazal Merisana 

#anunnakisümertanrıları

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KUTSAL İSYAN: ŞEYTAN’IN TANRI’YA OLAN AŞKI