Bir Anne Gittiğinde 😥🥀


Hazal, her sabah evinin her köşesinde annesinin izlerini arayarak uyanıyordu. Gözlerini açtığında içine çöken derin bir boşluk hissi, annesinin yokluğunu hatırlatıyordu. Annesi, bir zamanlar onun her şeyiydi; şimdi ise yalnızca bir hayal, bir anıydı. Geceleri uyanınca, annesinin sıcak ve huzur veren sesini duymayı isterdi. Ancak her şey sessizdi. Annesinin yokluğu, kalbinde her geçen gün biraz daha büyüyen bir yara gibiydi.


Hazal için annesi, yalnızca bir anne değil, aynı zamanda bir sığınaktı. Onun sevgi dolu bakışları, hayatın tüm anlamını taşıyordu. Babaları onları terk ettiğinde, annesi ve Hazal birbirlerinin tek dayanağı olmuştu. Annesi, yıkılan dünyalarının ortasında dimdik durmuş, her şeye rağmen ışık saçmaya devam etmişti. Ancak Hazal, o sevgi dolu sessizliğin içinde bile annesinin gözlerinde eksik bir şeyler olduğunu hissediyordu. Annesini çok sevse de içindeki boşluk hiçbir zaman tam olarak dolmamıştı.


Bir gün annesi vefat etti. O an, Hazal için zaman durdu. Çığlık bile atamadı, sadece annesinin ellerini tutarak öylece kalakaldı. Annesinin son nefesi, Hazal’ın dünyasındaki tüm renkleri silip götürmüştü. O an, her şey anlamını kaybetti. Annesinin elleri soğudukça, Hazal’ın kalbindeki tüm sıcaklık da dondu. O günden sonra, Hazal’ın içinde kocaman bir boşluk açıldı; hiçbir şey bu boşluğu dolduramadı.


Zaman geçtikçe, Hazal’ın yalnızlığı daha da derinleşti. Evin her köşesinde annesini arıyor, onun varlığını hissetmeye çalışıyordu. Sabah mutfakta kahve yaparken ya da akşamları kanepede otururken, annesinin yokluğunu her an yüreğinde hissediyordu. Ancak içinde bir umut taşıyordu: Belki annesi bir şekilde geri dönerdi, belki bir mesaj gönderirdi. Rüzgarın hafif esintisinde, bir kuşun kanat çırpışında bile annesinin izlerini arıyordu..


Bir gün eski fotoğrafları karıştırırken, annesinin gençliğinden kalma bir fotoğraf buldu. Annesinin mutlu bir şekilde gülümsediği bu fotoğraf, Hazal’ın yüreğine hem sıcak bir dokunuş hem de derin bir acı bıraktı. O gülüş artık yalnızca bir hatıra olmuştu. Fotoğrafın üzerine parmaklarını dokundurarak, annesinin ona bir şeyler söylemesini diledi: “Beni unutma, güzel kızım,” demesini istedi. Ama bu yalnızca bir hayaldi.


Annesinin yokluğu, Hazal’ın hayatında yerini hiçbir şeyin dolduramadığı bir boşluk bırakmıştı. Evdeki her ışık, her ses, sanki annesinin kaybolan izlerini takip ediyordu. Bir sabah, güneş ışıkları odaya dolarken, Hazal bir an annesinin varlığını hissetti. Sanki annesi bir yerlerde onu izliyor, ona sevgisini hissettirmeye çalışıyordu. Ancak bu his bile, annesinin eksikliğini tamamen gidermeye yetmiyordu.


Günler geçtikçe, Hazal’ın yalnızlığı adeta onun bir parçası haline geldi. Sokaklarda yürürken, yüzlerce insan arasında bile kendini yapayalnız hissediyordu. Eve her dönüşünde, içindeki eksiklik duygusu onu boğuyordu. Her köşede annesinin sesini, gülümsemesini, kokusunu arıyor ama hiçbir iz bulamıyordu.


Bir gece, odasında otururken gözyaşları durdurulamaz şekilde yanaklarından süzüldü. Her bir damla, annesiyle geçirdiği anıları ve annesiz geçen yılların acısını taşıyordu. O an, annesinin sevgisinin hala onunla olduğunu fark etti. Çünkü bir annenin sevgisi, çocuğunun kalbinde hep yaşar. Hazal bunu biliyordu, ama yine de annesinin ellerini bir daha tutamayacak, sesini bir daha duyamayacak olmanın acısı içini yakıyordu.


Hazal her geçen gün değişiyor, yalnızlık içinde kayboluyordu. Ancak annesiyle geçirdiği anılar, kalbinde bir umut ışığı olarak kalıyordu. Bu ışık, bazen bir rüzgarın dokunuşunda, bazen eski bir fotoğrafın hatırlattığı gülüşte yeniden parlıyordu. Hazal biliyordu ki, annesi her zaman onunla olacaktı; bir şekilde, her zaman…


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KUTSAL İSYAN: ŞEYTAN’IN TANRI’YA OLAN AŞKI