DÜNYADAKİ ANTİK MEDENİYETLER VE UÇAN TANRILAR Dünyadaki antik medeniyetler, mitolojileri, sanatları ve inanç sistemleri açısından büyük benzerlikler gösterir. Sümerler, Mayalar, Aztekler ve Mısırlılar gibi çok tanrılı dinlere sahip kadim uygarlıklar, gökyüzünden gelen “uçan tanrılar” kavramına büyük önem vermişlerdir. Bu tanrılar genellikle dünya dışı varlıklar olarak yorumlanabilecek özelliklere sahipti ve onların onuruna insan kurbanları bile adanmıştı. Ayrıca, bu medeniyetler piramitler ve astronomiyle ilişkili büyük yapılar inşa etmiş, gökyüzünü dikkatle inceleyerek tanrılarının hareketlerini takip etmeye çalışmışlardır. Çok Tanrıcılık ve Uçan Tanrılar Çok tanrıcılık, monoteizmin aksine, birden fazla tanrının varlığına inanmayı ifade eder. Kadim kültürler, tanrılarını belirli güçlerle ve alanlarla ilişkilendirmiştir: gökyüzü tanrıları, su tanrıları, doğa tanrıları, aşk tanrıçaları ve daha fazlası. Sümerler, Asurlular, Yunanlılar, Romalılar, Hindular gibi büyük uygarlık...
Kayıtlar
Şubat, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
ENKİ’DEN HIZIR’A, HIZIR’DAN HERMES’E KADİM BİLGELİĞİN YOLÇULUĞU Beş bin yıl önce, Sümer, Akad ve Babil topraklarında Enki adıyla bilinen gizemli bir figür vardı. O, diğer tanrılar gibi göklerin en yüksek katında oturan, erişilmez bir varlık değildi. Aksine, insanlarla doğrudan temas kuran, onların hayatlarına dokunan, yardım eden ve hatta bazen hileye başvurarak işlerini kolaylaştıran bir bilgelik ustasıydı. Enki, tam anlamıyla bir tanrı mıydı, yoksa farklı bir varlık mı? Bu soru, onun mitolojideki yerine bakınca daha da ilginç hale geliyor. Enki, gökyüzünde yaşasa da, yeryüzüne her yıl yağmurlarla inen ve sudan doğan kutsal bir figür olarak kabul edilirdi. O, bolluk ve bereketin taşıyıcısıydı. Yağmurların getirdiği canlanma, tarlaların uyanışı ve nehirlerin taşarak yeni hayatı beslemesi, hep onun varlığıyla ilişkilendirilirdi. Doğanın döngüsünde Enki, baharın taze yeşilini simgelerdi. Yeşil, onun rengiydi; çünkü o, yaşamı, büyümeyi ve doğanın sonsuz yenilenmesini temsil ediyordu....
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Uzaydan Gelen Efendiler Dhyan Chohanlar Fiziksel Bedenin Ötesinde Bir Varlık mıydı? İnsanlık Onlardan Mı Geldi? Dünya’nın derin geçmişinde, milyonlarca yıl önce, modern bilimin henüz kesin bir yanıt veremediği bir dönem uzanıyor. O dönem, insanlık tarihinin bile çok ötesinde, varoluşun sırlarla dolu başlangıç noktalarından biri olabilir. J.H. Brennan’a göre, tam 200 milyon yıl önce, “Dhyan Chohanlar” adıyla bilinen ve evrende büyük bir bilgiye sahip olan varlıklar, Dünya’ya geldi. Amaçları, bu gezegende yeni bir yaşam döngüsünü başlatmak, birinci temel ırkı yaratmaktı. Peki, bu Dhyan Chohanlar kimdi? Onlar, saf enerji varlıkları mıydı, yoksa bizim anlayabileceğimiz bir bedene mi sahiptiler? Belki de ikisi birden… Bazı ezoterik öğretiler, Dhyan Chohanların fiziksel formları olmadığını, ancak gerektiğinde maddeye bürünebildiklerini öne sürer. Belki de dünyaya gelişleri, modern uzaylı ziyaretleri gibi somut değildi; belki bir boyutsal geçişti, belki de saf bilinç formlarını b...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
MU’NUN MİRASÇILARI UYGUR İMPARATORLUĞUNUN KADİM KÖKENLERİ Uygur Devleti’nin kökenleri, geleneksel tarih anlayışının çok ötesine uzanan kadim anlatılarla örtülüdür. Resmi tarih, Uygur halkını M.Ö. 3. binyılda şekillenmeye başlayan Asya kökenli bir topluluk olarak kabul etse de, bazı araştırmacılar ve ezoterik kaynaklar, Uygurların çok daha eski bir geçmişe sahip olduğunu öne sürmektedir. Robert Charroux gibi araştırmacılar, Uygur Devleti’nin M.Ö. 16.000 civarında ortaya çıktığını savunurken, bu bilgiyi Tibet, Çin ve Hint tradisyonlarında yer alan anlatılar da destekler niteliktedir. Bu teoriye göre Uygurlar, Mu uygarlığının doğrudan mirasçılarından biriydi. Mu’nun batışıyla birlikte, hayatta kalan bilge sınıfı ve yönetici topluluklar dünyanın farklı bölgelerine göç etti. Bunlardan biri de Asya içlerine yayılan Uygur halkıydı. Kadim tabletler, onların hem teknolojik hem de kültürel açıdan ileri bir seviyeye ulaştığını ve diğer medeniyetlere bilgi taşıyan bir halk olduğunu iddia etm...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
ANTİK MISIR’ IN KAYBOLAN TEKNOLOJİSİ Büyük Piramit’in Bilinmeyen Yönleri Büyük Piramit, insanlık tarihinin en büyük gizemlerinden biri. Onu bu kadar özel kılan sadece devasa boyutları ya da şekli değil, aynı zamanda içinde barındırdığı sırlar ve bu sırların nesiller boyunca saklanması. Antik Mısırlılar, modern mühendisliği bile şaşkına çeviren bir bilgiye ve yeteneğe sahiptiler. Her biri 2.5 ila 5 ton ağırlığında olan taş bloklardan oluşan piramit, bazı yerlerde 15 tonluk devasa taşlarla inşa edilmiş. Toplamda 2 milyon 600 bin taş kullanıldığı düşünüldüğünde, bu malzemeyle Fransa’yı çevreleyen bir duvar inşa edilebileceği ya da ekvator boyunca dünyanın çevresinde bir hat oluşturulabileceği söyleniyor. Piramitin inşa edildiği dönemdeki yüksekliği 149.4 metreydi, ancak zamanla 138 metreye kadar düştü. Bu yükseklik yaklaşık 48 katlı bir gökdelene eşdeğer. En dikkat çekici detaylardan biri de, Güneş ile Dünya arasındaki mesafenin 149.4 milyon kilometre olması. Bu rakamların bire...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
TUNDRANIN DERİNLİKLERİNDEKİ PİRAMİTLER DOĞAL OLUŞUM MU, ANTİK MİRAS MI? Kola Yarımadası’nın Esrarı Kola Yarımadası, Rusya’nın kuzeybatısında, soğuk rüzgarların ve sonsuz gibi görünen tundraların arasında gizemli yapıları barındıran bir bölge.. Çünkü burada, tarih öncesinden kalma olduğu düşünülen ve hala sırrı tam olarak çözülememiş piramit benzeri yapılar bulunuyor. Bu piramitlerin kökeniyle ilgili birçok teori var. Bazı uzmanlar, yapıların doğal oluşumlar olduğunu ve binlerce yıl süren jeolojik süreçlerin bir sonucu olarak ortaya çıktığını öne sürüyor. Onlara göre, piramitler bilinçli bir şekilde inşa edilmiş ve çok eski bir uygarlığın izlerini taşıyor olabilir. Eğer bu teori doğruysa, o zaman Kola Yarımadası yalnızca Rusya’nın değil, tüm dünyanın en büyük arkeolojik keşiflerinden birine ev sahipliği yapıyor olabilir. Tanrıların Dünyaya İniş Noktası mı? Kola Yarımadası’yla ilgili doğrudan bilinen antik bir mitolojik hikâye olmasa da, bölgenin yerli halkları olan...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Adem’den Önce Yeryüzünde Kimler Vardı? Cinlerin Gizemli Hakimiyeti İnsanlık tarihi sandığımızdan çok daha eski ve gizemli olabilir mi? Kutsal metinler, mitolojiler ve eski anlatılar, insanoğlunun yeryüzündeki ilk varlık olmadığına işaret eden izler taşıyor. Peki, Adem’den önce kimler vardı? Cinler gerçekten dünyada hüküm sürmüş olabilir mi? Kutsal metinlerde meleklerin Allah’a yönelttiği şu soru oldukça dikkat çekicidir: “Yeryüzünde fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?” Eğer insanlık Adem ile başlamışsa, melekler neden böyle bir şey sordu? Bazı İslam alimleri ve araştırmacılar, bu sorunun daha önce yeryüzünde yaşamış ve kaos yaratmış bir varlık türüne işaret ettiğini düşünüyor. Bu varlıklar, ateşten yaratıldığı söylenen cinler olabilir mi? Rivayetlere göre cinler, Adem’den çok önce yaratılmış ve uzun süre yeryüzünde yaşamışlardı. Kendi medeniyetlerini kurmuş, güçlü uygarlıklar inşa etmiş, hatta büyü ve gizli ilimlerde ilerlemişlerdi. Ancak zaman...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
CİNLER VE KAYIP UYGARLIKLAR, İNSANLIK TARİHİNDEN SİLİNMİŞ BİR MEDENİYET Mİ? Tarih boyunca birçok uygarlık kayboldu, izleri silindi ve zamanla unutuldu. Ancak bazıları, yalnızca insanlığın değil, bambaşka varlıkların da tarihten silindiğini düşünüyor. Peki, yeryüzünde bir zamanlar insanlar dışında gelişmiş bir uygarlık var mıydı? Cinlerin veya başka varlıkların hüküm sürdüğü kadim bir çağ olabilir mi? Kutsal metinlerde, cinlerin insanoğlundan önce yaratıldığı anlatılır. Ancak bu varlıkların nasıl bir yaşam sürdüğü konusunda kesin bilgiler yoktur. İslam kaynaklarında, cinlerin tıpkı insanlar gibi toplumlar kurduğu, bilimle ve büyüyle uğraştığı, hatta büyük yapılar inşa ettiği söylenir. Bu anlatılar, tarih öncesine ait bazı gizemli yapıların insanlardan önce gelişmiş varlıklar tarafından yapıldığı iddialarını güçlendiriyor. Örneğin, devasa taş bloklarla inşa edilmiş ve teknolojik açıdan o dönemin insanlarından çok daha ileri seviyede olduğu düşünülen yapılar var: Baalbek...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
YANMIŞ BİR İMPARATORLUĞUN ARDINDA NİNOVA VE ASHURBANİPAL’IN KÜTÜPHANESİ MÖ 612 yazı, Mezopotamya’nın kalbinde, Assur İmparatorluğu’nun başkenti Ninova için bir dönüm noktasıydı. Medler ve Babil’liler, Assurların son kalesini yerle bir etmek için şehri kuşatıp surlarını aşarken, yıkımın önünde hiçbir şey duramadı. Saraylar yağmalandı, tapınaklar yıkıldı, ve o muazzam şehri ayakta tutan her şey alevler içinde yok oldu. Ancak, bu büyük felaketin ardından sadece bir şey ayakta kaldı: Ashurbanipal’in Kütüphanesi. Ashurbanipal, Assur İmparatorluğu’nun 7. yüzyıldaki en güçlü hükümdarlarından biriydi ve aynı zamanda tarihteki en büyük koleksiyonlardan birine sahipti. Kütüphanesi, sadece bir kitaplık değil, aynı zamanda bilim, sanat, mitoloji ve tarih üzerine derin bir bilgi hazinesi barındırıyordu. Kral Ashurbanipal, büyük bir kültürel mirası destekleyerek, farklı uygarlıkların bilgilerini bir araya getirmişti. Kütüphanesinde bulunan 30.000’den fazla kil tablet, dönemin edebi eserlerini, ...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
ANUNNAKİ’NİN DÖNÜŞÜ: VAHİY KİTABI VE SÜMER BAĞLANTISI İnsanlık tarihi boyunca birçok kutsal kitap, büyük değişimlerin ve göksel varlıkların yeryüzüne inişinin kehanetini yapmıştır. Bunlardan biri de İncil’in son kitabı olan Vahiy Kitabıdır. Hristiyan inanışına göre, bu metin kıyametin işaretlerini, dünya düzeninin çöküşünü ve büyük bir gücün geri dönüşünü anlatır. Ancak bu anlatılar, yalnızca dini çerçevede değil, aynı zamanda Sümer tabletleri ve Anunnaki mitleri ile karşılaştırıldığında farklı bir anlam kazanıyor. VAHİY KİTABINDAKİ “DİPSİZ KUYU” VE BOYUTSAL GEÇİT Vahiy 9:1-2’de şöyle yazar: “Ve beşinci melek borusunu çaldı. Gökten yere düşmüş bir yıldız gördüm. Ona dipsiz kuyunun anahtarı verildi. O da dipsiz kuyuyu açtı; kuyudan büyük bir fırının dumanı gibi duman çıktı. Güneş ve hava, kuyunun dumanıyla karardı.” Burada bahsedilen “dipsiz kuyu”nun ne olduğu tam olarak açıklanmaz. Ancak bu ifadeyi Sümer ve Babil metinleriyle kıyaslarsak, karşımıza ilginç bir tablo çıkıyor. Sümer ...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
ZECHARIA SITCHIN’İN İŞARET ETTİĞİ ÖLÜMSÜZLÜK GENLERİ Gizemli Kraliçe Puabi’nin DNA Testi Neden Yayınlanmadı? 2010 yılında hayatını kaybeden Zecharia Sitchin, ölmeden önce oldukça çarpıcı bir proje gündeme getirmişti. Ancak bu projeyi hayata geçiremeden aramızdan ayrıldı. Peki, Sitchin’in üzerinde durduğu bu proje neydi ve neden bu kadar önemliydi? Sitchin, antik Sümer metinlerinden yola çıkarak Anunnaki’nin Dünya’ya gelişini ve insan genetiği üzerindeki etkisini araştırıyordu. Ona göre, geçmişte “tanrılar” olarak bilinen bu varlıklar, genetik müdahalelerle insan türünü şekillendirmişti. Sitchin, iddialarını kanıtlayabilmek için Sümerli bir kraliçe olan Puabi’nin kalıntıları üzerinde DNA testi yapılmasını talep etti. Ancak bu testin sonuçları, ne gariptir ki, hiçbir zaman kamuoyuyla paylaşılmadı. SITCHIN’İN DNA TESTİ TALEBİ VE KRALİÇE PUABİ’NİN GİZEMİ Zecharia Sitchin, Anunnaki’nin genetik mirasını ortaya koyabilecek en önemli kanıtın, Kraliçe Puabi’nin DNA’sında saklı olabileceğin...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
CREDO MUTWA’NIN ANLATTIĞI SIRLAR KADİM ZULU BİLGELİĞİ VE CHİTAURİ’NİN GİZEMİ Credo Mutwa, Güney Afrika’nın Zulu kültürüne ait kadim bilgileri taşıyan bir bilgeydi. Onun aktardıklarına göre, insanlık tarihi bize anlatılandan çok daha eski ve farklı bir geçmişe sahipti. Mutwa’nın öğrendiği bilgilere göre, insanlık bir zamanlar çok farklıydı; hermafroditti, yani hem erkek hem de dişi özelliklerine sahipti. Konuşarak değil, zihin gücüyle iletişim kuruyordu ve doğa ile tam bir uyum içindeydi. Gökyüzü, bugünkü gibi mavi değildi, sürekli bir sis tabakasıyla kaplıydı ve yıldızlar görünmüyordu. Dünya, devasa ağaçların olduğu bir orman gezegeniydi. Sonra bir gün gökyüzünden büyük, altın renginde, dağ büyüklüğünde gemiler indi. Bu gemilerden çıkan varlıklar, kendilerini Chitauri olarak tanıttılar. Onların sözlerine göre, bir zamanlar bu gezegende yaşıyorlardı ama uzun süre önce buradan ayrılmışlardı. Şimdi ise geri dönmüşlerdi ve insanlara büyük armağanlar getirmişlerdi. İnsanları kard...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
AKBABA STELİ’NİN SIRLARI, KADİM BİR KOZMİK FELAKETİN YANKILARI Güneydoğu Anadolu’nun derinliklerinde, tarihin tozlu sayfalarından günümüze uzanan esrarengiz bir taş duruyor: Akbaba Steli. En az 12.000 yıllık olduğu tahmin edilen bu kadim eser, Göbekli Tepe’yi andıran kalıntılar arasında keşfedildi ve o günden beri hem akademisyenlerin hem de tarih meraklılarının zihnini meşgul ediyor. Üzerindeki özenle işlenmiş figürler, o dönemde bilinenin çok ötesinde bir gökbilim bilgisine işaret ediyor olabilir mi? Stelin merkezinde bir küre yer alıyor. Bir çok araştırmacı bunun Dünya’yı temsil ettiğini düşünüyor. Ancak asıl dikkat çekici olan, bu kürenin etrafını saran hayvan figürleri. Pek çok uzman, bu figürlerin takımyıldızları temsil ettiğine inanıyor. Eğer bu doğruysa, o dönemde yaşayan insanlar gökyüzünü bizim bildiğimiz gibi organize etmiş olabilir mi? Daha da ötesi, Dünya’nın küresel olduğunu biliyor olabilirler mi? Geleneksel tarih anlayışı, antik toplumların böyle bir bi...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
DÜNYADAKİ UZAYLI KAVİMLER DÜNYADIŞI SOYLAR “Dünyadaki uzaylı kavimler” ve “dünyadışı soylar” kavramları, alternatif tarih, ezoterik öğretiler ve komplo teorileri çerçevesinde sıkça tartışılan konular arasında yer alır. Bu teoriye göre, geçmişte dünya dışı varlıklar dünyaya gelmiş, bazı insan gruplarıyla etkileşime geçmiş ve hatta genetik miras bırakmış olabilirler. Bu tür iddiaların dayandığı kaynaklar mitolojiler, antik metinler, arkeolojik bulgular ve modern ezoterik öğretilerden beslenir. Dünyadışı kökene sahip olduğu iddia edilen veya uzaylılarla bağlantılı olduğu düşünülen bazı kavim ve soylar: Anunnakiler ve Sümer Bağlantısı 𓀥 Anunnakiler, Mezopotamya’nın en eski uygarlıklarından biri olan Sümerler’in mitolojisinde yer alan tanrılar grubudur. Antik Sümer tabletlerinde, Anunnakilerin “gökyüzünden inenler” olduğu belirtilir. Zecharia Sitchin gibi araştırmacılar, bu varlıkların aslında dünya dışı bir ırk olduğunu ve insanın genetik yapısında değişiklikler yaparak Homo sapiens’...