YANMIŞ BİR İMPARATORLUĞUN ARDINDA NİNOVA VE ASHURBANİPAL’IN KÜTÜPHANESİ


MÖ 612 yazı, Mezopotamya’nın kalbinde, Assur İmparatorluğu’nun başkenti Ninova için bir dönüm noktasıydı. Medler ve Babil’liler, Assurların son kalesini yerle bir etmek için şehri kuşatıp surlarını aşarken, yıkımın önünde hiçbir şey duramadı. Saraylar yağmalandı, tapınaklar yıkıldı, ve o muazzam şehri ayakta tutan her şey alevler içinde yok oldu. Ancak, bu büyük felaketin ardından sadece bir şey ayakta kaldı: Ashurbanipal’in Kütüphanesi.


Ashurbanipal, Assur İmparatorluğu’nun 7. yüzyıldaki en güçlü hükümdarlarından biriydi ve aynı zamanda tarihteki en büyük koleksiyonlardan birine sahipti. Kütüphanesi, sadece bir kitaplık değil, aynı zamanda bilim, sanat, mitoloji ve tarih üzerine derin bir bilgi hazinesi barındırıyordu. Kral Ashurbanipal, büyük bir kültürel mirası destekleyerek, farklı uygarlıkların bilgilerini bir araya getirmişti. Kütüphanesinde bulunan 30.000’den fazla kil tablet, dönemin edebi eserlerini, bilimsel bulguları, büyüsel ritüelleri ve efsaneleri içeriyordu. Bu eserlerin en ünlüsü, belki de insanlık tarihinin en eski epiklerinden biri olan Gilgamesh Destanı’ydı.


Kütüphanenin tabletleri, kelimenin tam anlamıyla “tarihin taşıyıcıları”ydı. Kil tabletlerin en büyük avantajı, ateşe karşı gösterdikleri direnciydi. Kütüphane yok olurken, bu tabletler başlarına gelen felaketten farklı bir şekilde etkilenmişti. Ateş, onları yok etmek yerine, pişirip sertleştirerek neredeyse kalıcı hale getirdi. Ne de olsa, Antik Mezopotamya’da yazılı materyaller genellikle papirüs veya parşömen kullanılarak yapılırdı; ancak bu tabletler, Ninova’nın kül ve ateşinden korunarak tarih boyunca saklandılar.


Zaman içinde, Ninova’nın harabeleri yavaşça gömüldü ve Ashurbanipal’in Kütüphanesi de unutuldu. Ancak, 19. yüzyılda, arkeologlar bölgeyi kazarken bu kayıp hazineyi yeniden ortaya çıkardılar. Tabletler, binlerce yıl sonra ilk defa gün yüzüne çıktı ve bu eski bilgileri yeniden keşfetmek mümkün oldu. Kütüphanenin içerdiği metinler, yalnızca Assur İmparatorluğu’nun ve Mezopotamya’nın kültürel mirasını değil, tüm Antik Dünya’nın bilgi birikimini de açığa çıkardı.


Bu tabletlerin arasında Gilgamesh Destanı da yer alıyordu. Bu eser, kahramanlık, dostluk ve ölümle yüzleşme temalarını işlerken, insanlığın en eski yazılı edebi yapıtlarından birini oluşturdu. Her ne kadar bu destanın orijinal versiyonları daha önce kaybolmuş olsa da, Ninova’dan çıkan tabletler, hikayenin izlerini yüzyıllar sonra bugüne taşıdı. Aynı zamanda, bu kütüphanede bulunan astronomik ve tıbbi metinler, dönemin bilimsel bilgilerini de gözler önüne serdi.


Ashurbanipal’in Kütüphanesi’nin keşfi, tarih yazıcılığında ve arkeolojide devrim niteliğinde bir adım oldu. Bir şehrin, bir imparatorluğun yok oluşu, aslında insanlık tarihinin en değerli bilgilerinin korunmasına vesile olmuştu. Ninova’nın harabelerinin altında, ateşin ve zamanın yıpratıcı etkilerine karşı direnerek günümüze ulaşan bu tabletler, adeta birer zaman kapsülüydü. Her biri, eski bir dünyanın kapılarını aralayan, kaybolmuş geçmişin şifrelerini çözmek için anahtarlar sundu.


Ninova ve Ashurbanipal’in Kütüphanesi’nin hikayesi, tarihin bazen acımasız olabileceğini, ancak yine de insanlık mirasının bir şekilde hayatta kalabileceğini gösteriyor. Yanmış bir imparatorluğun küllerinden geriye kalan bilgi, ateşin yıkıcı gücünden daha güçlü bir şekilde dirilmişti. Bu olay, tarih boyunca kaybolan bilgilerin, doğru ellerde, yeniden ortaya çıkabileceğini kanıtlar nitelikte. Bazen bir şeyin var olması, yok edilmesi ve yeniden doğmasıyla mümkün olabilir.


Ninova’nın yıkılışı, bir imparatorluğun sonunu simgelese de, Ashurbanipal’in Kütüphanesi’nin tabletleri, bu imparatorluğun mirasını günümüze taşımaya devam ediyor. Ateşin ardında kalan bu kalıntılar, yalnızca geçmişin değil, insanlık tarihinin ve kültürünün de ne kadar değerli olduğunun birer hatırlatıcısıdır..


Yazan Hazal Merisana 

#anunnakisümertanrıları

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KUTSAL İSYAN: ŞEYTAN’IN TANRI’YA OLAN AŞKI