AKBABA STELİ’NİN SIRLARI, KADİM BİR KOZMİK FELAKETİN YANKILARI
Güneydoğu Anadolu’nun derinliklerinde, tarihin tozlu sayfalarından günümüze uzanan esrarengiz bir taş duruyor: Akbaba Steli. En az 12.000 yıllık olduğu tahmin edilen bu kadim eser, Göbekli Tepe’yi andıran kalıntılar arasında keşfedildi ve o günden beri hem akademisyenlerin hem de tarih meraklılarının zihnini meşgul ediyor. Üzerindeki özenle işlenmiş figürler, o dönemde bilinenin çok ötesinde bir gökbilim bilgisine işaret ediyor olabilir mi?
Stelin merkezinde bir küre yer alıyor. Bir çok araştırmacı bunun Dünya’yı temsil ettiğini düşünüyor. Ancak asıl dikkat çekici olan, bu kürenin etrafını saran hayvan figürleri. Pek çok uzman, bu figürlerin takımyıldızları temsil ettiğine inanıyor. Eğer bu doğruysa, o dönemde yaşayan insanlar gökyüzünü bizim bildiğimiz gibi organize etmiş olabilir mi?
Daha da ötesi, Dünya’nın küresel olduğunu biliyor olabilirler mi? Geleneksel tarih anlayışı, antik toplumların böyle bir bilgiye sahip olamayacağını söylese de, bu taş üzerindeki işaretler başka bir gerçeği fısıldıyor gibi görünüyor. Stelin sağ üst köşesine dikkatlice bakıldığında, gökyüzünden aşağı süzülen iki yılan benzeri figür göze çarpıyor.
Bazı araştırmacılar, bu şekillerin aslında gökten düşen kuyruklu yıldızlar veya kozmik felaketin habercileri olabileceğini öne sürüyor. Yakın dönemde yapılan astrofizik araştırmaları, yaklaşık 12.000 yıl önce Dünya’ya çarpan büyük bir kuyruklu yıldız grubunun izlerini ortaya koydu. Eğer bu taş gerçekten de bu olaya işaret ediyorsa, tarihin bilinen en eski gök taşı çarpması kayıtlarından biriyle karşı karşıya olabiliriz.
Daha da ilginci, bölgedeki diğer taş stellerde insan bacaklarına ve kuş kanatlarına sahip garip varlıklar tasvir edilmiş. Bu melez figürler, belki de göksel habercileri veya kozmik düzenin koruyucularını temsil ediyordu. Peki bu figürler, insanlara yaklaşan bir felaketi mi anlatmaya çalışıyordu? Yoksa çok daha büyük bir sırrın parçası mıydılar?
Bazı araştırmacılara göre Akbaba Steli, yalnızca eski bir taş parçası değil, aynı zamanda insanoğlunun gökyüzüne olan derin bağlılığının ve evrenle kurduğu kadim ilişkinin bir kanıtıdır. Günümüzde bile gökyüzünü anlamaya çalışırken, 12.000 yıl önce yaşamış insanların da benzer kaygıları taşıdığı gerçeği, tarihe ve evrene bakış açımızı kökten değiştirebilir. Eğer gerçekten bir zamanlar gökleri bu kadar detaylı inceleyen bir uygarlık vardıysa, onların bilgi birikimi nereye kayboldu? Ve belki de en önemli soru: Böyle bir kozmik felaket bir gün tekrar yaşanabilir mi?
Bu soruların cevapları, binlerce yıl öncesinin taşlarına kazınmış olabilir.. Ancak biz onları doğru şekilde okuyana kadar gizem perdesi aralanmayı beklemeye devam edecek..
Yazan Hazal Merisana
#anunnakisümertanrıları
Yorumlar
Yorum Gönder