Kayıtlar

 HAWAİİ’DE 150.000 YILLIK ANTİK BİR YILDIZ HARİTASI MI KEŞFEDİLDİ?  Hawaii’nin tropikal ve gizemli topraklarında, 150.000 yıl öncesine ait olduğu düşünülen nefes kesici bir antik yıldız haritasına rastlıyorsunuz! Bir sanal arkeolog, Google Earth verilerini inceleyerek ve bölgeye gönderdiği bir drone yardımıyla bu etkileyici keşfi gerçekleştirdi. Harita, yaklaşık 3 mil (yaklaşık 4.8 km) çapında devasa bir alana yayılmış durumda ve çevresinde bazı esrarengiz petroglifler—taşa oyulmuş semboller—bulunuyor. Bu yıldız haritasının en çarpıcı yönlerinden biri, Peru’daki ünlü Nazca çizgileriyle olan olası bağlantısı. Nazca çizgileri, yalnızca gökyüzünden tam anlamıyla görülebilen dev sembollerdir ve çoğunun astronomik hizalanmalar içerdiği düşünülür. Hawaii’deki bu harita da benzer şekilde belirli yıldız kümeleriyle veya takımyıldızlarla hizalanmış olabilir. Peki, atalarımız neyi anlatmaya çalışıyordu? Bu tür kadim yapılar, modern insanın evrenden ve zamandan bağımsız olduğunu sandığı ...
 DÜNYANIN UNUTULMUŞ SAYFALARI..  444 Milyon Yıllık Hayatın İzleri Dünya’nın yaşı dört buçuk milyar yıl. Bu öyle devasa bir süre ki, insan zihni bu kadar uzun bir zamanı kavramakta zorlanıyor. Bizler daha birkaç yüzyıllık tarihimize bakarken bile başımız dönüyor. Oysa gezegenimiz, milyarlarca yıldır dönüyor, şekil değiştiriyor, kıtaları kaydırıyor, atmosferini yeniden yazıyor. Ama işin en ilginç yanı şu: Biz bu uzun hikâyenin çok ama çok azını biliyoruz. Özellikle 15 milyon yıl öncesine dair bilgimiz, koca bir kitapta birkaç sayfa gibidir sadece. Geriye kalan sayfalar ya kaybolmuş ya da biz henüz nasıl okunacağını bilmiyoruz. Buna rağmen, bildiğimiz bazı şeyler var. Mesela Dünya tarihi boyunca tam beş büyük kitlesel yok oluş yaşanmış. Bunlar öyle basit doğal afetler değil. Gezegenin ekosistemini baştan aşağı değiştiren, milyonlarca canlı türünü bir anda tarihten silen olaylar. Ve işin çarpıcı tarafı, bu yok oluşların her biri, hayatın yeniden baştan başlamasına sebep olmuş. San...
 112. PAPA’NIN ARDINDAN YEDİ TEPELİ ŞEHRİN SESSİZ ÇÖKÜŞÜ Tarihin kalbinde yükselen yedi tepeli şehir, şimdi bir kehanetin gölgesinde sessizce sarsılıyor. Aziz Malachy’nin yüzyıllar öncesinden gelen sözleri, bugün ürpertici bir doğrulukla önümüzde duruyor. 112. Papa’nın ardından Roma’nın akıbeti ve insanlığın yönü yeniden sorgulanıyor… Aziz Malachy’nin kehanetleri, tarihin tozlu sayfalarında unutulmuş bir el yazması gibi, bazıları için ürkütücü bir gizem, bazıları içinse uyarı niteliğinde sessiz bir çığlık gibi durur. Bu kehanetlere ilk rastladığımda, içimde tuhaf bir huzursuzluk ve merak uyandı. Çünkü her bir satır, sadece geleceğe değil, aynı zamanda insanlığın ortak kaderine de ayna tutuyor gibiydi. Malachy, 12. yüzyılda yaşamış bir İrlanda azizi. Roma’ya yaptığı bir ziyaret sırasında bir anda görüler görmeye başladığı ve gelecekteki tüm papaların sırasıyla kim olacağını, hangi özellikleri taşıyacağını, hatta bazılarının nasıl öleceğini bile kaydettiği söyleniyor. Bu liste, sonun...
 YOK OLAN UYGARLIKLAR VE KAYIP ÇAĞLAR  Bazı ezoterik öğretilere göre, insanlık tarihinin bilinen başlangıcı, aslında çok daha derin bir geçmişin sadece son perdesidir. Adem’in yaratılışından önce dünya, defalarca büyük felaketlerle sarsılmış, yükselen ve ardından yok olan uygarlıklara ev sahipliği yapmıştır. Atlantis ve Mu gibi kayıp kıtalar, insanlık öncesi veya çok kadim dönemlerde yaşamış yüksek bilinçli varlıkların kurduğu medeniyetlere işaret eder. Hindu mitolojisinde yer alan Manvantara döngüleri, her çağın büyük bir tufanla sona erdiğini ve ardından yeni bir insan neslinin yaratıldığını anlatır. Bu döngüsel anlayış, sadece fiziksel değil, ruhsal bir evrim sürecine de işaret eder. Her çağ, bir öncekinden kalan hatıralarla değil, bazen unutturulmuş gerçeklerle başlar. Dini, mitolojik ve ezoterik metinler birleştiğinde; Adem’den önce yeryüzünde sadece vahşi doğa değil, bilinç sahibi varlıklar, ilahi düzenler ve kozmik savaşların izleri olduğunu öne sürer. Kimileri tanrı ol...
 MU KITASI  İnsanlığın Kayıp Anavatanı ve Kozmik Düşüşün Başlangıcı Mu Kıtası… Yani Lemuria… Belki de insanlık tarihinin bilinçle attığı ilk adım, ilk nefes, ilk bakış… Bilinen tüm uygarlıklardan çok daha önce, insanın ve ruhun henüz ayrışmadığı, yaşamın saf ve kozmik bilgeliğe dayandığı bir çağda yeryüzünde yükselen kadim topraklar. Tüm yaratımın özü, bilgeliğin kaynağıydı burası. Bugün öğrendiğimiz, yaşadığımız pek çok şeyin kökeni aslında buradan geliyor ama zamanın kalın sisleri arasına gizlenmiş durumda. Tarih kitaplarında “her şey Sümer’le başlar” denir ya… Aslında her şeyin başladığı yer Mu kıtasıdır, ama bunu söylemek kolay değil, kabul ettirmekse daha da zor. Mu’nun sakinleri, saf bilinçle yaratılmış ilk insanlar, doğayla, evrenle ve ruhla uyum içinde yaşıyorlardı. Ancak bu cennet hali uzun sürmedi. Bir noktadan sonra, başka bir galaksiden gelen ve kendi gezegenlerini tükettikleri söylenen bir ırk, Anunnakiler, yeryüzüne iniş yaptı. Onların gelişiyle birlikte her şey ...
 ZAMANIN ÖTESİNDEKİ SIRLAR VATİKAN KÜTÜPHANESİ  Dünyada bazı yerler vardır ki, kapıları ardında sırlarla dolu bir zaman tüneli gibi durur. Vatikan Gizli Arşivi – şimdiki resmi adıyla “Vatikan Apostolik Arşivi” – işte tam da böyle bir yer. Roma’nın göbeğinde, Vatikan’ın kalbinde yer alan bu devasa arşiv, sadece Katolik Kilisesi’nin değil, insanlık tarihinin de en gizemli, en çok merak edilen kütüphanelerinden biri olarak bilinir. Yalnızca bir kütüphane değil, aynı zamanda bir sırlar odası gibi… Her rafında, her sayfasında başka bir hikâye, başka bir gizem saklı. Arşiv, 17. yüzyılda Papa VIII. Urban tarafından resmen kurulmuş ama içindeki belgelerin geçmişi çok daha eskiye dayanıyor. Kimileri bu belgelerin arasında kayıp uygarlıklara, dünya dışı varlıklara, hatta Hz. İsa’nın gerçek yaşamına dair kayıtların bile bulunduğunu iddia ediyor. Tabii bu iddialar resmi olarak doğrulanmış değil ama Vatikan’ın bu belgeleri yalnızca çok sınırlı sayıda kişiye açması, gizemlerin daha da büyüm...
 SÜLEYMAN’NIN MÜHRÜ VE KAYIP KAPILAR Dünyanın bazı sırları vardır ki, kitaplarda açık açık yazmaz. İşte Süleyman’ın Mührü de böyle bir sırdır. Tarihin bilinen zamanlarında yaşamış büyük krallardan biri olan Hazreti Süleyman, yalnızca bir kral değil; doğanın, görünmeyen alemlerin, yıldızların ve yer altı varlıklarının da dilini bilen bir bilgeler bilgesiydi. Onun elinde taşıdığı mühür, sadece bir sembol değil, adeta evrenin kilitlerini açan bir anahtardı. O mühür altı köşeli bir yıldız biçimindeydi. Bugün ona “hexagram” diyorlar, kimileri “Davud Yıldızı” olarak bilir, kimileri ise onu Süleyman’ın kudret nişanesi olarak tanımlar. Ama özünde bu sembol, ruhla maddeyi, yukarıyla aşağıyı, eril ve dişil enerjileri dengeleyen büyük bir bilgelik haritasıdır. Eskiler, bu sembolün sadece taşlara kazınmadığını, zamanın içine gizlendiğini söyler. Süleyman bu mühürle cinlere, rüzgârlara, hayvanlara ve doğanın tüm unsurlarına hükmedebiliyordu. Ancak bu hüküm, bir zorbalıktan değil; bilgelikten, a...