YOK OLAN UYGARLIKLAR VE KAYIP ÇAĞLAR 


Bazı ezoterik öğretilere göre, insanlık tarihinin bilinen başlangıcı, aslında çok daha derin bir geçmişin sadece son perdesidir. Adem’in yaratılışından önce dünya, defalarca büyük felaketlerle sarsılmış, yükselen ve ardından yok olan uygarlıklara ev sahipliği yapmıştır. Atlantis ve Mu gibi kayıp kıtalar, insanlık öncesi veya çok kadim dönemlerde yaşamış yüksek bilinçli varlıkların kurduğu medeniyetlere işaret eder.


Hindu mitolojisinde yer alan Manvantara döngüleri, her çağın büyük bir tufanla sona erdiğini ve ardından yeni bir insan neslinin yaratıldığını anlatır. Bu döngüsel anlayış, sadece fiziksel değil, ruhsal bir evrim sürecine de işaret eder. Her çağ, bir öncekinden kalan hatıralarla değil, bazen unutturulmuş gerçeklerle başlar.


Dini, mitolojik ve ezoterik metinler birleştiğinde; Adem’den önce yeryüzünde sadece vahşi doğa değil, bilinç sahibi varlıklar, ilahi düzenler ve kozmik savaşların izleri olduğunu öne sürer. Kimileri tanrı olarak anılmış, kimileri cin, kimileri ise çoktan unutulmuş halklar… Onların bıraktığı enerji, bazılarına göre bugün hâlâ dünyanın bazı noktalarında hissedilmektedir.


Asıl soru belki de “Adem ilk insan mıydı?” değil, “Ondan önce kimler vardı ve geride ne bıraktılar?” olmalıdır. Kadim metinlerin satır aralarında, yok olmuş uygarlıkların sembollerinde ve dünyanın çeşitli noktalarındaki esrarengiz yapılarında bu soruların cevabına dair izler mevcuttur.


Belki de insanlık, kendine dair hakikati ararken geçmişin sadece tarihsel değil, kozmik sırlarını da çözmek zorundadır. Çünkü bazı sırlar, taşların altına değil, zamanın ötesine gömülüdür…


Yazan Hazal Merisana 

#anunnakisümertanrıları

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KUTSAL İSYAN: ŞEYTAN’IN TANRI’YA OLAN AŞKI