SÜLEYMAN’NIN MÜHRÜ VE KAYIP KAPILAR


Dünyanın bazı sırları vardır ki, kitaplarda açık açık yazmaz. İşte Süleyman’ın Mührü de böyle bir sırdır. Tarihin bilinen zamanlarında yaşamış büyük krallardan biri olan Hazreti Süleyman, yalnızca bir kral değil; doğanın, görünmeyen alemlerin, yıldızların ve yer altı varlıklarının da dilini bilen bir bilgeler bilgesiydi. Onun elinde taşıdığı mühür, sadece bir sembol değil, adeta evrenin kilitlerini açan bir anahtardı.


O mühür altı köşeli bir yıldız biçimindeydi. Bugün ona “hexagram” diyorlar, kimileri “Davud Yıldızı” olarak bilir, kimileri ise onu Süleyman’ın kudret nişanesi olarak tanımlar. Ama özünde bu sembol, ruhla maddeyi, yukarıyla aşağıyı, eril ve dişil enerjileri dengeleyen büyük bir bilgelik haritasıdır. Eskiler, bu sembolün sadece taşlara kazınmadığını, zamanın içine gizlendiğini söyler. Süleyman bu mühürle cinlere, rüzgârlara, hayvanlara ve doğanın tüm unsurlarına hükmedebiliyordu. Ancak bu hüküm, bir zorbalıktan değil; bilgelikten, anlayıştan ve İlahi düzenin farkındalığından doğuyordu.


Hazreti Süleyman’ın en büyük sırlarından biri de elindeki yüzüktü. Bu yüzük, öyle sıradan bir yüzük değildi. Rivayetlere göre, Tanrı’dan doğrudan gelen bir izinle yapılmıştı ve üzerinde İlahi İsimlerin mühürlenmiş hali vardı. Bu yüzük sayesinde, sadece doğaya değil, cinlere ve görünmeyen varlıklara da hükmedebiliyordu. Cinler, onun emrine boyun eğerdi; kimini saray inşa etmek için görevlendirir, kimini madenlerden cevher çıkarmakla yükümlü kılardı. Bu yüzük, onların üzerinde bir tür ilahi kontrol sistemiydi. Cinlerin gücü bastırılmamış, yönlendirilmişti. Ve bu yönlendirme, evrensel dengenin korunması içindi.


Süleyman’ın bu mühürle mühürlediği sırlar arasında öyle bilgiler vardı ki, yeryüzünün kaderini değiştirecek güçteydi. Ve işte tam da bu nedenle, o bilgiler bir yerlere saklandı. Sadece zamanın ruhuna uygun olanlar, bu sırlara ulaşabilecek şekilde ayarlandı. İşte bu noktada devreye çokça konuşulan ama az bilinen bir yer giriyor: Bermuda Üçgeni.


Bermuda Üçgeni, Atlantik Okyanusu’nda, Bermuda, Miami ve Porto Riko arasındaki gizemli bölge. Nice uçakların, gemilerin hiçbir iz bırakmadan kaybolduğu bu alan, sadece deniz kazalarının değil, bilinmeyen bir şeyin izlerini taşıyor olabilir mi? Ezoterik gelenekler, bu bölgenin yeryüzündeki enerji kapılarından biri olduğunu söyler. Bazılarına göre burası zamanın eğildiği, boyutların inceldiği, hatta kayıp kıtaların yankılarının hâlâ duyulabildiği bir geçittir.


Bu noktada bazı öğreticiler ve ezoterik kaynaklar, Süleyman’ın mühürlediği bilgilerin bir kısmının bu bölgede saklı olduğunu dile getirir. Çünkü mühür sadece hükmetmek için değil, korumak için de kullanılmıştır. Atlantis’in bilgeleri, Lemurya’nın ışık taşıyıcıları ve kadim uygarlıkların son kalıntıları, belki de bu mühürle korunmuştur. Kim bilir, kaybolan gemiler bir felaketin değil, başka bir boyuta açılan kapının içine çekilmiştir. Bu düşünce ilk başta fantastik gibi gelebilir, ama tarihin tozlu sayfaları arasında benzer motiflerin, sembollerin, hikâyelerin izleri bir araya getirildiğinde insan ister istemez durup düşünmeye başlar.


Süleyman’ın Mührü bugün hâlâ pek çok gizli toplulukta, inisiyatik öğreti içinde, hatta tasavvufî yorumlarda karşımıza çıkar. Masonik ritüellerde onun tapınağı simgesel bir merkezdir. Kabala’da, Tanrı’nın isminin mühürlendiği semboldür. Sufi gelenekte ise insan kalbinin içinde açılması gereken bir sır kapısıdır. Ve işin ilginci, bu sembolün yüzyıllar boyunca hem batıda hem doğuda aynı biçimde korunmuş olmasıdır. Bu kadar kadim bir sembolün, farklı coğrafyalarda aynı anlama gelmesi gerçekten de düşündürücüdür..


Yazan: Hazal Merisana

#anunnakisümertanrıları

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KUTSAL İSYAN: ŞEYTAN’IN TANRI’YA OLAN AŞKI