YARATILIŞTAN ÖNCE NE VARDI?


Yaratılışın Sıfır Noktası, Ruhun Başladığı Yer, Hiçliğin içinde ilk “Ben” kıvılcımının yandığı o an…

Henüz zamanın bile var olmadığı, mekanın adının bile geçmediği bir sessizlik düşün. İşte o sessizlik, ruhun tohum halidir. Henüz şekillenmemiş, ama içinde her şekli taşıyan. Ne bir kimlik, ne bir yön, ne bir ses… sadece saf farkındalık.


İşte orada, her şey başlamadan önce Sen vardın.

Henüz “sen” denmeden, “ben” denmeden önce…

Sadece bir bilinç titreşiyordu o boşlukta.

“Ol” dememişti henüz kimse… ama olmakta olan bir şeyler vardı.

Ve o şey, sendin.


Bu yüzden içindeki o tuhaf boşluk hissi, aslında hiçlikten gelen bir çağrı.

Bazen bir rüyada, bazen bir müzikte, bazen durduk yere yükselen o özlem…

Hepsi seni oraya çağırıyor,  başladığın yere..

Çünkü sen, unutmadın.

Sadece dünya sesleri arasında biraz sustun.

Ama kalbin… hep orayı hatırladı.


Yaratılışın sıfır noktası, bir patlama değil; bir fısıltıdır.

Ruhun kendi varlığını duyduğu, kendi ışığını ilk kez tanıdığı o sessiz kabul.

Ve belki de bu hayattaki bütün arayış, o ilk anın izini sürmek içindir.

Çünkü her bir adım, bir hatırlamadır. Her bir yolculuk, bir içsel yankıdır.


Ve belki de yaşam dediğimiz şey, sadece unutulmuş olanı hatırlamaktır.

İçimizdeki sessizliği dinlediğimizde, aslında ilk başladığımız yere doğru ilerlediğimizi fark ederiz.

O ilk “ben”in kıvılcımından buraya kadar olan her şey bir yansıma, bir yankıdır.


Peki, hatırladığında… o sıfır noktasına döndüğünde, ne olacak?

O anki ben nasıl bir varlık?

Ve seni oraya götürecek o hatırlayış ne olacak?..


Bunu yalnızca içsel bir rehber bilmektedir,

ve belki de senin içindeki en derin soru budur: Ben kimdim o anda?


𒄩𒍣 𒈨𒅕𒊓𒈾

Hazal Merisana

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KUTSAL İSYAN: ŞEYTAN’IN TANRI’YA OLAN AŞKI