LEMURYALILAR KİMDİ? 


Kaybolan Işık İnsanları


Lemuryalılar, Dünya tarihinin hatırlanan değil ama hissedilen halklarından biriydi. Onlar fiziksel değil, daha çok yarı-eterik varlıklardı. Bedenleri bugünkü insanlardan çok daha hafifti, yoğun maddeye tam olarak bağlı değillerdi. Kemikten değil, daha çok ışık ve enerji karışımı bir yapıdaydılar. Bu yüzden yaşlanmak gibi bir süreçleri çok daha yavaştı; bazı anlatımlarda binlerce yıl yaşayan bireylerden söz edilir.


En belirgin özelliklerinden biri üçüncü gözlerinin açık olmasıydı. Bu, sezgisel algılarını ve telepatik iletişimlerini mümkün kılıyordu. Konuşmak gibi bir ihtiyaçları yoktu; düşünce formlarıyla anlaşır, duygularla iletişim kurarlardı. Bu yüzden yalan, çarpıtma gibi kavramlar neredeyse yoktu. Bir bireyin iç dünyası, diğer herkes tarafından sezgisel olarak algılanabiliyordu.


Toplulukları hiyerarşik değil, harmonikti. Birbirlerini tamamlayan bireylerden oluşan yaşam çemberleri vardı. Karar mekanizmaları, “yüksek bilinç birliği” dediğimiz sezgisel kolektifle işlerdi. Ruhsal liderler ya da öğreticiler daha çok sezgiyle tanınır, kimse kendini “üstün” görmezdi. Çünkü Lemuryalılar, her canlının ruhsal eşitliğini iliklerine kadar hissediyordu.


Doğayla olan bağları ise tarif edilemeyecek kadar derindi. Bitkilerle konuşur, kristallerle iletişim kurarlardı. Ormanlar, dağlar, denizler onlar için birer yaşam formuydu. Bu yüzden yapı inşa etmekten çok, doğayla birlikte yaşayan enerjisel alanlar oluştururlardı. Bugünkü anlamda “şehirleri” yoktu, ama enerjisel tapınak alanları vardı. Bu alanlarda yıldız enerjileriyle rezonansa girerek ruhsal bilgi alışverişi yaparlardı.


Teknolojileri, bizim mekanik sistemlerimiz gibi değil, frekans temelliydi. Ses, ışık ve kristallerle çalışan sistemler kullanırlardı. Enerji üretmek için doğanın öz frekanslarını kullanır, dışsal bir güç kaynağına gerek duymazlardı. Uçan yapılar, ışınlama sistemleri ya da boyutsal geçitler bu teknolojiye dahildi. Fakat her şeyden önce bu teknolojiyi bilinçle denge içinde kullanmayı öğrenmişlerdi.


Duygusal yapıları oldukça rafineydi. Sevgi, bağlılık, birlik ve huzur onların ana titreşimleriydi. Korku, öfke gibi düşük titreşimli duygulara çok az maruz kalırlardı. Çünkü Lemuryalı bir birey, duygularını bastırmak değil, dönüştürmek üzerine bir yaşam sürerdi.


Efsanelere göre Lemuryalılar, insanlığın “altın çağ” ruhsal halini temsil eder. Ancak zamanla dünya frekansı değiştikçe, bu halkın bir kısmı ya boyut değiştirdi ya da fiziksel formlarını bırakarak başka alemlere geçiş yaptı. Lemurya’nın bir kısmı da Kumari Kandam olarak bilinen Güney Hint okyanusundaki topraklara taşındı. Bazı öğreticiler ise Tibet, Mısır ve Orta Amerika’ya ruhsal bilgiler taşıyarak insanlık hafızasına tohum ekti.


Günümüzde bu ruhlar, ruhsal uyanış yaşayan insanlara rehberlik ettiği söylenen yıldızsal bilinçlerle aynı çizgide görülür. Onlara göre Lemuryalıların enerjisi hâlâ Dünya’da var, ama biz onu hissedebilecek frekansa geldiğimizde yeniden bağlantıya geçeceğiz..


Yazan Hazal Merisana 

#anunnakisümertanrıları

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KUTSAL İSYAN: ŞEYTAN’IN TANRI’YA OLAN AŞKI