KAYIP KUBBENİN ARDINDAKİ SIR, ANTARKTİKA VE GİZLENEN ANSİKLOPEDİLER
Hiç düşündün mü, bazı bilgiler neden bir anda ortadan kaybolur? Hele ki bu bilgiler kitaplarda, ansiklopedilerde yer almışken… İşte tam da bu noktada, 1959 yılı öncesine ait bazı ansiklopedilerin ve haritaların gizemli şekilde ortadan kaldırılması meselesi çıkıyor karşımıza. Bu olay öyle basit bir kitap toplatma süreci değil gibi duruyor. Çünkü bu kitapların içinde yer alan bazı bilgiler, bildiğimiz dünya algısını temelden sarsabilecek türden. Ve işin ilginç yanı, tüm bunların hemen ardından gelen 1959 Antarktika Antlaşması… Sanki zamanlama tesadüf değilmiş gibi.
Bahsedilen ansiklopedilerden biri, “Encyclopedia Americana”. 1958 baskısında, Antarktika’nın belirli bir noktasında, 80° Güney enlemi ve 90° Doğu boylamı civarında, yaklaşık 4 kilometre yükseklikte devasa bir “gök kubbe” yapısından söz ediliyor. Bu bilgiye göre sanki Dünya’nın bir ucunda görünmeyen, bilinmeyen, hatta belki de bilerek gizlenen bir şey var. Üstelik bu sadece sözlü bir efsane değil; zamanında ciddi kaynaklarda yer almış bir bilgi. Peki sonra ne oluyor? Bu tür bilgilerin bulunduğu ansiklopediler kütüphanelerden birer birer toplanıyor, yerlerine yeni baskılar geliyor ve “o sayfa” artık yok.
Şimdi burada durup düşünmek gerek. Bu “gök kubbe” sadece metaforik bir anlatım mıydı? Yoksa gerçekten fiziksel olarak gözlemlenmiş bir yapının izleri mi vardı? Ve eğer öyleyse, neden bu bilgi bizden saklandı? Bazı araştırmacılar, bu kubbenin aslında Dünya’nın sınırlarını oluşturan bir bariyer olduğunu ve bilinen evren modelinin çok daha farklı bir yapıya sahip olabileceğini öne sürüyor. Yani hepimizin öğrendiği yuvarlak dünya modeli, ucu bucağı olmayan uzay anlatımı, belki de belirli bir sınırın ötesine geçilmemesi için yaratılmış bir kurgudan ibaret olabilir.
1959’da yürürlüğe giren Antarktika Antlaşması da bu kurguya hizmet eder gibi. Tam 12 ülkenin imzasıyla başlayan ve günümüzde çok daha fazla ülkenin taraf olduğu bu antlaşma, Antarktika’yı “askeri faaliyetlere kapalı, sadece bilimsel çalışmalara açık” bir kıta haline getiriyor. Ama ilginçtir ki, buraya sadece özel izinlerle girilebiliyor. Üstelik sıradan insanların keşif yapması, herhangi bir bağımsız gözlemde bulunması neredeyse imkânsız hale geliyor. Yani kıtanın büyük bir kısmı, insanlığın geri kalanına adeta kapatılıyor. Neden? Gerçekten sadece ekolojik dengeyi korumak için mi, yoksa bazı şeyleri görmememiz gerektiği için mi?
Dahası da var. Eski uçuş haritalarında Antarktika’nın farklı şekilde çizildiğini, bazı bölgelerde kara parçaları gösterildiğini biliyor muydun? Oysa günümüzde bu bilgiler haritalardan silinmiş durumda. Bir şeylerin üzeri örtülmüş gibi… Belki de gök kubbe denen yapının varlığı, bambaşka bir gerçekliğe açılan kapının anahtarıydı. Ve bu bilgi bir kez halka açık hale gelince, kontrol mekanizmaları devreye girip o kapıyı hızla kapattı.
Bugün baktığımızda, bilginin kutsal olduğu bir çağda yaşıyor gibi görünsek de, aslında neyin bilgi sayılacağına karar veren bir sistem var. Ve bu sistem, işine gelmeyen her şeyi “komplo” etiketiyle damgalıyor. Oysa sorular sormak, düşünmek, geçmişe dönüp araştırmak insan olmanın özüdür. Ve belki de bu yüzden bazı eski kitaplar, bugünün dijital dünyasından çok daha fazla gerçek barındırıyor.
İçinde gök kubbenin anlatıldığı o eski ansiklopediler, bir dönemin sırlarını taşıyan anahtarlar olabilir. Belki de kayıp bilginin kendisi, hâlâ bir yerlerde, unutturulmuş sayfalarda, tozlu raflarda bizi bekliyordur. Ve belki de bu yüzden bize hep aynı şey söylendi: “Sakın sorgulama..”
Yazan Hazal Merisana
#anunnakisümertanrıları
Yorumlar
Yorum Gönder