KUTSAL METİNLERİN GİZEMLİ FİGÜRÜ MELKİSEDEK Zamanı ve Mekânı Aşan Bir Varlık Bazı isimler vardır, duyduğunuz anda sizi derin bir düşünceye sürükler. Melkisedek de bu tür isimlerden biri. Kutsal metinlerde adı geçen ama hakkında çok az şey bilinen, bir o kadar da gizemli bir figür… Kimdi bu Melkisedek? Neden hakkında bu kadar az bilgi var? İşte bu yazıda, Melkisedek’in peşine düşecek ve onun taşıdığı derin anlamları birlikte keşfedeceğiz. Melkisedek, tarih sahnesine ilk kez Eski Ahit’te (Tekvin 14:18-20) çıkar. Salem Kralı ve Tanrı’nın kâhini olarak tanımlanan bu isim, kutsal metinlerde büyük bir saygıyla anılır. “Melkisedek” kelimesi, İbranice’de “Sadakat Kralı” ya da “Doğruluğun Kralı” anlamına gelir. Salem’in, bugünkü Kudüs olduğu düşünülse de Melkisedek’in kökeni hakkında hiçbir bilgi verilmez. Bu durum, onun zamanın ve mekânın ötesinde bir figür mü yoksa mitolojik bir sembol mü olduğu sorusunu akıllara getirir. Melkisedek’in hikâyesindeki en dikkat çekici anlardan biri, ...
Kayıtlar
Ocak, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
BENBEN TAŞI ANTİK MISIR’IN GİZEMLİ OBJELERİNDEN BİRİ Benben taşı, Mısır Müzesi’nde sergilenen ve hala en gizemli bulunmuş objelerden biri olarak dikkat çekiyor. Siyah demir taşından yapılmış bu tek parça yapıt, yapılan araştırmalara göre, uzaydan gelen meteorlarla bağlantılı bir malzeme kullanılarak şekillendirilmiş. Bu taşın bileşenleri Dünya’da mevcut değil ve yapısal özellikleri, onu işlemek için kullanılan bilinen araçlarla şekillendirmenin imkansız olduğunu gösteriyor. Peki, Benben taşını bu kadar özel kılan ne? Dünya Dışından Gelen Malzeme mi? Benben taşı, son derece yoğun ve dayanıklı olan siyah demir taşından yapılmıştır. Uzaydan geldiği düşünülen bu malzemenin, bileşimi nedeniyle işlenmesi oldukça zordur. Eski ya da modern araçlarla bu kadar sert bir malzeme üzerinde detaylı işçilik yapmak neredeyse imkansızdır. Bu, piramidin sadece fiziksel yapısını değil, aynı zamanda antik bir uygarlığın çok ileri bir teknolojiye sahip olabileceğini düşündüren önemli bir öz...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
ANKH SONSUZ HAYATIN SEMBÖLÜ Mısır’ın kadim topraklarında, her şeyin bir anlam taşıdığı bir dönemde, “Ankh” adı verilen sembol, yaşamın ve ölümsüzlüğün anahtarı olarak ortaya çıktı. İlginçtir ki, bu sade gibi görünen işaretin ardında, derin bir bilgelik ve mistik bir güç yatıyor. Ankh’ın Yapısı ve Anlamı Ankh, basitçe bir dairenin altına yerleştirilmiş bir haç gibi görünebilir. Ancak bu sembol, şekliyle bile bir hikâye anlatır. Daire kısmı, gökyüzünü ve sonsuz yaşamı temsil eder. Altındaki dik çizgi ise yeryüzünü ve maddeyi sembolize eder. Yan kollar ise dualiteyi, yani eril ve dişil enerjinin birleşimini ifade eder. Ankh, bu unsurların birleşiminden doğan yaşamı simgeler. Mısırlılar, bu sembolü sadece fiziksel yaşamla değil, ruhun ölümsüzlüğüyle de ilişkilendirmiştir. Tanrılar ve Ankh Mısır mitolojisinde Ankh, tanrıların elinde bir güç sembolü olarak sıkça resmedilmiştir. Özellikle Osiris, İsis ve Ra gibi tanrılar, Ankh’ı ellerinde tutarak onun kutsallığını gösterirlerdi. İl...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
ADEN BAHÇESİ, CENNET Mİ YOKSA BİR LABORATUVAR MI ? Aden Bahçesi… Tevrat’ta bize sunulan bu masalsı yer, türlü türlü meyveleri, yemyeşil bitkileri ve isimlendirilmeyi bekleyen hayvanlarıyla insanlık tarihinin belki de en büyüleyici bölümlerinden birini oluşturuyor. Peki, bu bahçe gerçekten var mıydı? Yoksa sembolik bir anlatımdan mı ibaretti? Bu soruya cevap ararken, Tevrat’taki anlatılarla Sümer metinleri ve modern bilimin sunduğu ipuçlarını bir araya getirerek, geçmişin sisleri arasında bir yolculuğa çıkabiliriz. Evcilleştirmenin Sırrı: Aden’de Ne Oldu? Modern bilim, insanların yaklaşık 12 bin yıl önce, yani MÖ 10.000 civarında tarımı başlattığını ve ilk kez hayvanları evcilleştirdiğini söyler. Buğday ve arpa gibi tahıllar, koyun ve köpek gibi hayvanlar bu dönemde evcilleştirilmiş ve insanlar, bu canlılarla hayatlarını şekillendirmiştir. Ancak bu süreç, doğal seçilimin tahmin edilen hızına göre oldukça kısa bir zaman diliminde gerçekleşmiştir. İşte burada Sümer metinleri de...
ADEM VE HAVVA HANGİ DİLDE KONUŞUYORDU ?
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
ADEM VE HAVVA HANGİ DİLDE KONUŞUYORDU ? Adem ve Havva’nın dili… İnsanlık tarihinin en büyük gizemlerinden biri. İlk insanlar gerçekten konuşabiliyor muydu? Eğer konuşuyorlarsa, bu dil neydi ve Tanrı ile hangi kelimelerle sohbet ettiler? Kutsal kitaplar, Adem ve Havva’nın Tanrı ile doğrudan iletişim kurduğunu anlatır. Ancak bu iletişim nasıl gerçekleşti? Bugün pek çok teori, ilk dilin ne olabileceği üzerinde yoğunlaşıyor. Bir yandan kutsal metinler, Babil Kulesi olayından önce tüm insanların aynı dili konuştuğunu belirtirken, diğer yandan modern bilim, dilin kökenini 200.000 yıl kadar öncesine dayandırıyor. İlk Dilin İzleri Uzun bir süre bilim insanları, konuşmanın yalnızca 35.000 yıl önce Cro-Magnon insanı ile başladığını düşündüler. Ancak 1960’lardan itibaren yapılan genetik ve dilbilimsel araştırmalar, konuşmanın çok daha eskiye, hatta 100.000 yıl öncesine kadar uzandığını ortaya koydu. İsrail’de bulunan fosiller, Neandertallerin de karmaşık sesler çıkarabildiğini ve muhtemelen ...
Sümerlerin Kayıp Gezegeni Nibiru’nun Sırrı
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Sümerlerin Kayıp Gezegeni Nibiru’nun Sırrı Sümerler, insanlık tarihinin en eski uygarlıklarından biri. Yazıyı, astronomiyi ve matematiği geliştirmelerinin yanı sıra, bizlere çok ilginç hikâyeler ve teoriler de miras bıraktılar. Bu hikâyelerden biri, Güneş Sistemi’nde Nibiru adını verdikleri gizemli bir gezegenle ilgili. Peki, Nibiru gerçek olabilir mi? Bu gezegen gerçekten var mı ve eğer varsa, hâlâ bize yaklaşıyor olabilir mi? Sümer tabletlerinde anlatıldığına göre, Nibiru diğer gezegenlerden farklı bir yörüngeye sahip. Sümerler, bu gezegenin çok uzun bir yörünge izlediğini ve her 3600 yılda bir Dünya’nın yakınından geçtiğini söylüyorlar. Ancak bu sadece sıradan bir gezegen değil; Sümer mitolojisine göre, Nibiru Anunnaki adı verilen tanrıların (ya da bazı teorilere göre uzaylıların) evi. Hatta Anunnaki’nin bir zamanlar Nibiru’dan Dünya’ya geldiği ve insanlığı genetik mühendislikle yarattığı bile iddia ediliyor! Şimdi bu noktada şu soru akla geliyor: Nibiru’yu gerçekten modern ast...
Eski Uygarlıklar, Anunnakiler ve Hayatın Evrendeki Kökeni..
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Eski Uygarlıklar, Anunnakiler ve Hayatın Evrendeki Kökeni.. Sorular ve Düşünceler Eski uygarlıkların kökenini ve “antik uzaylılar” teorilerini düşündüğümüzde, bu sorular genellikle evrendeki daha büyük bir gizemi aydınlatma çabasına dönüşüyor. Sorun şu ki, bu hikâyeler sıklıkla Dünya üzerindeki başlangıcı açıklarken evrendeki hayatın nasıl ve nerede başladığını açıkta bırakıyor. Çoğu “Antik Uzaylılar” teorisi, panspermia fikrine dayanıyor. Bu teori, hayatın yapı taşlarının Dünya’ya başka medeniyetler tarafından tohumlama yoluyla geldiğini öne sürüyor. Daha sonra Anunnakiler geldi ve hominidleri (ilkel insan türlerini) genetik olarak değiştirerek insanları yarattı. Ancak burada bir soru var: Anunnakiler nereden geldi? Evet, Nibiru’dan geldikleri söyleniyor. Ama kendileri nasıl oluştu ya da evrimleşti? Başka gezegenlerdeki uygarlıklar nereden türedi? Onlar da daha eski uygarlıklar tarafından mı tohumlandı? Eğer öyleyse, bu eski uygarlıklar nereden geldi? Hiç...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Sümerlerin Zaman Kavramı: 3600 Yıllık Döngüler Ne Anlama Geliyor? Tarih boyunca zaman, insanların en çok kafa yorduğu kavramlardan biri olmuştur. Ama Sümerler, zaman kavramına öyle bir yaklaşım getirdi ki, modern insanın bile aklını karıştırmaya devam ediyor. Bu antik uygarlık, yalnızca günler ya da yıllarla sınırlı bir zaman algısına sahip değildi. Onlar, 3600 yıllık döngülerden bahsediyorlardı. Peki, bu “3600 yıllık döngüler” ne anlama geliyor olabilir? Sümer tabletlerine göre, Güneş Sistemi’nde “Nibiru” adını verdikleri bir gezegen vardı. Bu gezegen, diğer gezegenlerden farklı bir yörüngeye sahipti ve her 3600 yılda bir Dünya’ya yaklaşıyordu. Nibiru’nun yaklaşması, Sümerlere göre büyük değişimlere yol açıyordu. Felaketler, iklim değişiklikleri ve hatta insanlık için yeni bir çağın başlangıcı… Sümerler bu döngüyü o kadar önemli buluyorlardı ki, tanrı dedikleri Anunnaki’nin bu gezegenden geldiğini bile söylüyorlardı. Bana göre burada ilginç olan şey, 3600 yıllık bu döngünün neye...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Gökyüzündeki Savaşlar: Sümerler Uzaylı Çatışmalarını mı Gözlemledi? Sümerler, tarihin derinliklerinden bize ulaşan en eski medeniyetlerden biri. Yazıyı, astronomiyi, matematiği ve dini sistemleri geliştirerek insanlığın ilerlemesinde büyük bir rol oynadılar. Ancak bu eski halkın mitolojisi ve yazıtları, yalnızca dünya üzerindeki yaşamı değil, gökyüzündeki bilinmeyenleri de işaret eder. Özellikle Sümerlerin tanrılar arasında yaşanan savaşlarla ilgili hikâyeleri, insanı hayrete düşüren bir boyuta taşıyor. Sümer mitolojisinde geçen Enlil ve Enki gibi tanrılar, yalnızca Dünya’nın kontrolü için değil, gökyüzünde de savaşlar yapmış gibi tasvir ediliyor. Bu hikâyelerde kullanılan dil, sadece sembolik bir çatışmadan çok daha fazlasını andırıyor. Gökyüzünde patlamalar, “ateşli savaş arabaları” ve gökten yere düşen alevler… Peki, bu tasvirler ne kadar gerçek? Bana göre burada iki ihtimal var. İlki, Sümerlerin hayal gücünün o dönemin sınırlarını aşarak bu hikâyeleri ...
Uzaylılarla Karşılaştığımızda Dost mu Düşman mı Olacaklar?
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Uzaylılarla Karşılaştığımızda Dost mu Düşman mı Olacaklar? Evrende yalnız olup olmadığımız sorusu, insanlık tarihi boyunca hem bilimsel hem de felsefi bir tartışma konusu olmuştur. Fakat bir gün bu sorunun cevabını öğrenirsek, belki de uzaylılarla karşılaşma deneyimimiz, her şeyin yönünü değiştirecek bir dönüm noktası olabilir. Bu durumda, en büyük soru şudur: Uzaylılarla karşılaştığımızda, onlar dost mu yoksa düşman mı olacak? İlk bakışta, bu sorunun cevabını tahmin etmek çok zor. Zira, uzaylıların biyolojileri, kültürleri ve teknolojileri bizim bildiğimizden tamamen farklı olabilir. Yine de, dost mu düşman mı olacaklarını anlamak için bazı temel göstergelere bakabiliriz. Öncelikle, uzaylıların bizimle ilk temasa geçtiği anı hayal edelim. Eğer bizimle iletişim kurarlarsa, kullandıkları iletişim tarzı çok önemli bir ipucu olabilir. Dostane bir yaklaşımda, onları daha sakin, barışçıl ve anlayışlı bir şekilde karşılama eğiliminde olabiliriz. Savaşçı bir tür olarak tanımlanabilecek b...
Anunnakiler ve Dünya’nın Hapishane Teorisi
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Anunnakiler ve Dünya’nın Hapishane Teorisi Birçok antik metin ve mitoloji, insanlık tarihine dair bilinmeyen sırlarla doludur. Bu sırların başında, Anunnakiler olarak bilinen kadim bir uzaylı ırkı gelir. Sümer tabletlerinde “gökyüzünden inenler” anlamına gelen Anunnakiler, insanlığın ilk medeniyetlerinin kurucusu olarak kabul edilir. Ancak bazı teoriler, onların Dünya üzerindeki rolünü çok daha karanlık bir şekilde yorumluyor. Dünya, Bir Kozmik Hapishane mi? Bazı araştırmacılara göre, Dünya aslında galaktik bir hapishane olabilir. Bu teoriye göre Anunnakiler, diğer yıldız sistemlerinden sürgün edilen ruhları buraya hapsetmiş olabilirler. Peki, neden? Çünkü bu sürgün ruhlar, evrensel düzene karşı gelmiş veya büyük suçlar işlemiş varlıklar olabilir. Dünya’nın fiziksel sınırları, atmosferi ve “unutma perdesi” adı verilen bir mekanizma sayesinde, burada yaşayan ruhların kim olduklarını hatırlamaları engellenmiş olabilir. Kontrol Sistemi ve İnsanlık Bu teoriye göre, insanlık bir tür ko...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
BİFROST: TANRILARIN GÖKYÜZÜ KÖPRÜSÜ Bifrost, İskandinav mitolojisinin en görkemli sembollerinden biridir; tanrıların dünyasını insanların dünyasına bağlayan, gökyüzünde ışıl ışıl parlayan bir köprü… Asgard ve Midgard arasındaki bu efsanevi yol, gökyüzüne her baktığımızda bir yerlerde görmeyi umduğumuz o sihirli bağı temsil eder. Bifrost’u düşündüğümüzde, bir masalın içinde kaybolmuş gibi oluruz; çünkü bu köprü yalnızca bir geçiş yolu değil, aynı zamanda evrenin düzeninin bir parçasıdır. Efsaneye göre, Bifrost, gökkuşağı renklerinde parıldayan ve her zaman canlı bir enerjiyle titreşen bir köprüdür. Bu köprüyü geçmek, yalnızca tanrıların ve seçilmiş birkaç kahramanın hakkıdır. Onu sıradan bir yolculuk aracı gibi düşünmek imkansızdır; çünkü Bifrost, yalnızca bir yerden bir yere gitmenin değil, boyutlar arasında geçiş yapmanın da bir simgesidir. Kökleri Midgard’a (insanların dünyası) uzanırken, diğer ucu tanrıların evi Asgard’da, Valhalla’nın kapılarında son bulur. Ancak Bifrost’un sı...
DÜNYA RUHLARIN DENEY ALANI MI?
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
DÜNYA RUHLARIN DENEY ALANI MI? Bir an durup düşündüğümüzde, Dünya’nın yalnızca fiziksel bir yaşam alanı olmadığını hissetmez miyiz? Gökyüzüne baktığımızda, içimizde yankılanan o derin sessizlik bize bir şeyler anlatıyor gibi gelir. Belki de bu dünya, ruhlarımızın öğrenmek, büyümek ve evrimleşmek için seçtiği bir deney alanıdır. Hayatın zorlukları, sevinçleri, karşılaştığımız insanlar ve yaşadığımız olaylar, bizi geliştiren birer sınavdan ibaret olabilir mi? Bazı inanışlara göre, ruhlarımız ölümsüzdür ve bu fiziksel bedende yalnızca bir süreliğine misafiriz. Doğum, bir başlangıç gibi görünse de, belki de çok daha uzun bir yolculuğun yalnızca bir durağıdır. Bu yolculukta ruhlarımız, kendilerini geliştirmek, geçmiş hataları telafi etmek ve yeni dersler öğrenmek için bedenlenir. Buna ruh göçü ya da reenkarnasyon diyoruz. Ruh göçü fikri, farklı kültürlerde ve inançlarda karşımıza çıkar. Eski Mısır’dan, Hinduizm’e; Mevlana’nın şiirlerinden, doğu felsefelerine kadar pek çok öğreti, ruhun...
Osiris’in Ölümü ve Yeniden Doğuşu, Efsanenin Derinliklerine Bir Yolculuk
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Osiris’in Ölümü ve Yeniden Doğuşu, Efsanenin Derinliklerine Bir Yolculuk Eski Mısır mitolojisinin en etkileyici hikâyelerinden biri, Osiris’in ölümü ve yeniden doğuşu etrafında şekillenir. Bu hikâye, sadece tanrıların değil, aynı zamanda yaşamın, ölümün ve yeniden doğuşun da simgesidir. Gelin, bu etkileyici efsaneye birlikte dalalım. Osiris, Mısır mitolojisinde bereketin, düzenin ve ölümden sonraki yaşamın tanrısı olarak bilinir. İnsanlara tarımı ve medeniyeti öğreten bu bilge kral, hem halkı hem de diğer tanrılar tarafından sevgi ve saygıyla anılırdı. Ancak, bu sevgi dolu ve bilge hükümdarın bir düşmanı vardı: Kıskanç kardeşi Seth. Seth, Osiris’in sahip olduğu gücü ve halk tarafından gördüğü sevgiyi kıskanıyordu. Kıskançlık, kalbinde büyük bir öfkeye dönüştü ve nihayetinde onu korkunç bir plan yapmaya sürükledi. Seth, Osiris’i öldürüp tahta geçmek için bir tuzak hazırladı. Muhteşem bir ziyafet düzenledi ve Osiris’i de davet etti. Ziyafetin en dikkat çeken parçası, herkesin hayran...
Zigguratlar ve Astronomi, Göğe Dokunan Kadim Yapılar
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Zigguratlar ve Astronomi, Göğe Dokunan Kadim Yapılar Zigguratlar, Mezopotamya’nın verimli topraklarında yükselen, yalnızca mimari yapılar değil, aynı zamanda insanlığın evrenle kurduğu bağın somut birer sembolüydü. Bu etkileyici yapılar, bir yandan tanrılara yaklaşmak için inşa edilmiş kutsal tapınaklar, diğer yandan gökyüzünü anlamaya yönelik erken dönem gözlemevleri olarak da işlev görüyordu. Etrafı sonsuz bir düzlükle çevrili Mezopotamya’da gökyüzü, her zaman insanların dikkatini çekmiştir. Parlak yıldızlar, değişen ay evreleri ve güneşin düzenli hareketleri, kadim insanlara ilahi bir düzenin varlığını hissettiriyordu. Zigguratlar, işte bu ilahi düzene bir köprü olmak için inşa edildi. Bu basamaklı yapılar, hem tanrıların yeryüzüne inmesini kolaylaştıran birer merdiven hem de insanoğlunun gökyüzüne yaklaşma çabasının bir göstergesiydi. Bir zigguratın tepesinde olmak, o dönem insanları için hem tanrılara hem de yıldızlara daha yakın olmak anlamına gelirdi. Babil’in meşhur ziggur...
Eğer Anunnakiler Bizi Yarattıysa, Onları Kim Yarattı??
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Eğer Anunnakiler Bizi Yarattıysa, Onları Kim Yarattı?? Dünya’nın ve insanlığın yaratılış hikâyesi, dünyanın dört bir yanında bulunan antik metinlerde ve sözlü geleneklerde yer alır. Bu hikâyelerin en eskilerinden bazıları, günümüz Irak sınırları içinde bulunan Asur İmparatorluğu’nun başkenti Ninova’da, Kral Asurbanipal’in kütüphanesinde bulunmuştur. Kral Asurbanipal, bir anlamda antik çağların ilk “kitap kurtlarından” biriydi. Çivi yazısıyla yazılmış kil tabletleri kütüphanesinde toplayarak, kraliyet soy ağacından nüfus sayımlarına, tarım bilgilerine, hava durumuna ve hatta daha eski krallıklardan gelen bilgilere kadar geniş bir bilgi arşivi oluşturmuştu. Asurbanipal, notlarında, tanrıların ona “okuma sanatını” öğrettiklerini, bu sayede tufandan önceki döneme ait kadim metinleri bile okuyabildiğini yazmıştır. Bu oldukça düşündürücü bir detaydır çünkü tufandan önce, yaklaşık MÖ 10.500 yıllarında, yeryüzünde gelişmiş uygarlıkların var olduğuna dair güçlü bir kanıt sunmaktadır....
Paralel Evrenler ve Farklı Yaşam Formları: Bir Hayal mi, Gerçek mi?
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Paralel Evrenler ve Farklı Yaşam Formları: Bir Hayal mi, Gerçek mi? Evrenimiz sonsuz bir gizem barındırıyor. Yıldızlar, galaksiler ve kara deliklerle dolu bu devasa kozmosun derinliklerinde, her şeyin sadece burada ve bizim gördüğümüz gibi olduğunu düşünmek oldukça sınırlayıcı olmaz mı? Bilim ve felsefe, bu sınırlı bakış açısının ötesine geçerek, paralel evrenler fikrini ortaya atıyor. Eğer gerçekten paralel evrenler varsa, her birinde farklı yaşam formları olabilir mi? Gelin, bu büyüleyici sorunun derinliklerine birlikte dalalım. Paralel Evrenler: Sadece Bir Teori mi? Paralel evrenler fikri, bilim insanlarının çoklu evren teorisi ile gündeme getirdiği bir kavram. Bu teoriye göre, bizim evrenimiz aslında sonsuz sayıda evrenden sadece biri olabilir. Her bir evren, kendi fiziksel yasalarına, zaman akışına ve koşullarına sahip olabilir. Kimi evrende zaman bizimkine göre daha hızlı ya da yavaş akarken, kimi evrende yerçekimi gibi temel güçler tamamen farklı olabilir. Ancak burada ası...